Kast ve taksir çok ince nühaslarla birbirinden ayrılan, ortaya çıkan fiilin altındaki sebebini ortaya koyan hukuki nitelendirilmelerdir. Kasten işlenen fiillerde, kişi yapmayı düşündüğü fiilin sonucu bilmekte ve istemektedir. Bu durumda taksire nazaran arada ciddi bir cezai sorumluluk farkı doğmaktadır. Zaten yağma gibi nice suçlar taksirle işlenmesi mümkün olmayan suçlar olup, failin sonucu bildiği ve istediği kabul edililir.
Kasten Yaralama suçu Türk Ceza Kanunu'nun 86. Maddesinde düzenlenmektedir.
Kasten Yaralama Suçu
TCK Madde 86
(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/3 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
f) (Ek:14/4/2020-7242/11 md.) Canavarca hisle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.
İlgili maddenin hemen ilk fıkrası "Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi" şeklindedir. Kişi sonucu biliyor ve istiyor, bu bağlamda müşteki vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına sebep oluyor. Kast ve taksiri ayırt ettikten sonra yine ayrılması gereken en önemli husus failin saiki öldürmek miydi, yoksa yaralamak mıydı? sorusu olmalıdır. Tabi ki kasten öldürme suçu teşebbüs aşamasında kalırsa eğer bu ikilem arasında kalınır. Bu ayrım için kesin bir çizgi çizilememekle birlikte belirli kriterler yargıtayca ortaya konulmuştur.
Buna göre; fail ile müşteki arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkanı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştir. Nitekim,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre kasten öldürme kastının oluşabilmesi için şu şartlar gereklidir.
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu nedenle her somut olay kendi içerisinde kendi dinamiklerine göre değerlendirilmelidir. Savunma hakkının eksiksiz kullanılması adına her iki suçun da ceza hukuku alanında ihtisas yapmış müdafilerce incelenerek savunma yapılması hayati önem arz etmektedir.
Başkasının vücuduna acı vermekle ilgili örnekler verecek olursak herkes tarafından bilinen; vücuda yönelik olacak şekilde kesmek, delmek, yakmak, elektirik vermek, boğmaya çalışmak vs. Şeklindedir
Başkasının sağlığını ya da algılama yeteneğini bozmakla ilgili örnekler: Zehirleme, kimyasal maddelerle zarar verme, alkol ve uyuşturu madde verme, fiziksel ve duyusal organlarına zarar verme şeklindedir.
Hemen 2. Fıkranın ek cümlesindeyse "Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur" ifadesi yer almaktadır. Basit Tıbbi Müdahale (BTM) sınırı çizmiş ve bu suçları şikayete bağlı suçlar olarak nitenlendirmiştir. Basit Tıbbi Müdahale Kriterleri
*Tıbbi Müdahale Gerekliliği: Yaralanmanın, doktor veya sağlık personeli tarafından basit tıbbi müdahale ile tedavi edilebilecek nitelikte olması.
*Kalıcı İz Bırakmama: Yaralanmanın, mağdur üzerinde kalıcı bir iz bırakmaması.
*Hayati Tehlike Oluşturmama: Yaralanmanın, mağdurun yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmaması.
*Hızlı İyileşme Süreci: Yaralanmanın, kısa süre içerisinde ve kolayca iyileşmesi. Olarak değerlendirilir.
Bu kriterler, mağdurun yaşadığı yaralanmanın hangi kategoride değerlendirileceğine karar verirken önemli rol oynar. Daha ciddi yaralanmalar veya kalıcı etki bırakan durumlar ise basit tıbbi müdahale kapsamında değerlendirilmeyip, suçun nitelikli hali olarak kabul edilir ve daha ağır cezalar uygulanır. Nitekim, Yargıtay genel olarak kalıcı izleri BTM dışında tutmuştur. Bilhakis, ilk başta BTM olarak nitelendirilip sonrasında kalıcı hale gelen sonuçlar da olabilmektedir. Yine olayın dinamizmine ve olgularına göre değerlendirme yapılmaktadır.
Buna ek olarak yine 2. Fıkraya 2022 yılında eklenen "Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz." ibaresi kadına şiddete karşı mücadele kapsamında eklenmiş olup, özel suç olarak düzenlenmiştir. Şikayete bağlı kasten yaralama suçlarının alt sınırı 4 ayken kadına karşı işlenmesi halinde 6 aya yükseltirilmiştir. Ne varki, 2 aylık farkın herhangi bir caydırıcılık sağlamadığı hususu gözden kaçmasa da bu anlamda adımların atılması Kadına Karşı Şiddet hususunda atılmış olumlu bir adımdır.
İlgili maddenin 3. Fıkrasında ise nitelikli haller tek tek sayılmaktadır. Buna göre,
“(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
f) (Ek:14/4/2020-7242/11 md.) Canavarca hisle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.”
Bu fıkrada 6 bent sayılmış olup (f) bendi hariç diğer bentlerde yarı oranında, f bendindeyse bir kat oranında artış olacağı kanun koyucu tarafından eklenmiştir. Bu fıkraya göre:
-Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı
Suçun üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi durumunda suçun nitelikli hali oluşur. Bu kapsama üvey üstsoy ve alt soylar girmez. Ama üvey kardeş bu kapsamdadır. Yine eşin bu kapsama girebilmesi için resmi nikâhlı olması gerekir.
-Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı
Burada sözü geçen “beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durum” yaş küçüklüğü, ileri yaşta olma, hastalık, sakatlık olabilir. Ayrıca bilinç kaybı, narkoz ya da uyuşturucu madde etkisinde olma veya herhangi bir ruhsal bozukluk nedeniyle direnememe de olabilir. Önemli olan mağdurun kendini koruyacak güçten yoksun bulunmasıdır. Mağdur bu ve benzeri durumlarda ise suçun nitelikli hali oluşur.
-Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle
Burada önemli olan, suçun kamu görevi nedeniyle işlenmesidir. Yani yaralama eylemi ile kamu görevi arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Kasten yaralama suçu, mağdur görevinin gereklerine uygun davrandığı için işlenmelidir.
-Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
Burada aranılan, failin kamu görevlisi olması ve mağdur üzerinde nüfuza sahip bulunmasıdır. Örneğin amirin memurunu dövmesi durumunda bu bent uygulanır, ama memurun başka memuru dövmesi bu kapsama girmez.
-Silahla
TCK 6. Maddesinde “silah” deyimi tanımlanmıştır. Buna göre şunlar “silah” sayılır:
“Ateşli silâhlar,
Patlayıcı maddeler,
Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler.” Şeklindedir. Bu husustarla ilgili bazı yargıtay kararları şöyledir:
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2018/614
"TCK’nın 86/3-a maddesinde belirtilen üstsoy hısımlığının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 17. maddesinde belirtilen kan hısımlığı olduğu, anılan Kanun maddesine göre “biri diğerinden gelen kişiler” arasında altsoy-üstsoy hısımlığının bulunduğu, bu itibarla sanığın, mağdur tarafından evlat edinilmiş olması nedeniyle aralarında altsoy-üstsoy hısımlığı olmadığı ve sanık hakkında TCK’nın 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmış ise de dosya kapsamında bulunan adli rapor ile sanığın samimi ikrarına göre kasten yaralama suçunun TCK’nın 6/1-f maddesi kapsamında silahtan sayılan demir kaşıkla işlenmesi nedeniyle atılı suçun takibinin şikâyete bağlı olmadığı husu- sunda tereddüt bulunmamaktadır."
Ceza Genel Kurulu 2016/1432 E. , 2021/488 K.
"TCK’nın 86/1. maddesinde düzenlenen ve 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören kasten yaralama suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 3 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
Sanıkların atılı suçu gece vakti, sokak üzerinde, 2 kişi birlikte işledikleri göz önüne alındığında suçun işleniş biçimi, işlendiği zaman ve yer; katılanların vücudunda meydana gelen yaraların yeri ile iç organ harabiyetine neden olacak şiddette yaralandıkları dikkate alındığında, sanıkların hedef aldıkları bölge ve bıçağı kullanma biçimlerine göre kasta dayalı kusurularının ağırlığı; birden fazla iç organ yaralanması nedeniyle acilen ameliyata alınan katılanların hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandıkları dikkate alındığında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı; hayati öneme sahip birden fazla iç organ yaralanmasına ve hayati tehlike geçirilmesine neden olacak şekilde işlenen kasten yaralama suçu bakımından üst sınırdan ceza tayini için daha vahim olayların meydana gelmesinin beklenemeyecek oluşu karşısında; temel cezanın üst sınırdan belirlenmesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde isabetli olduğu kabul edilmelidir.”
Ceza Genel Kurulu 2015/1206 E. , 2020/31 K.
"Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun inceleme konusu olaydaki nitelendirilmesi şöyledir: ‘‘Maktulün sanığın amcası olduğu ve aralarında, dedelerinden miras kalan arsadan kaynaklı hukukî ihtilaf dışında husumet bulunmadığı, 06.11.2019 tarihinde sanığın 16 A.Y 4… plaka sayılı aracıyla seyir halindeyken saat 22.40 sıralarında Ekonomini Market önünde alkollü olan maktulle karşılaştığı ve maktulü eve bırakma gayesi ile aracına aldığı, adı geçenlerin tanık ...’ın işlettiği büfeden bira aldıkları, araçla bir süre gezdikten sonra sanığın terminal arkasındaki ıssız bir alanda aracını durdurduğu, alkollü de olan sanığın bilinmeyen bir sebepten dolayı sinirlenerek yumrukla veya künt bir cisimle maktulün kafa bölgesine, yüzüne ve göğsüne birçok kez vurduğu, daha sonra yolda bulduğunu savunduğu maktulü aracı ile saat 04.40 sıralarında Karadeniz Devlet Hastanesine götürdüğü ve sağlık görevlilerinden yardım istediği, kalp damar hastalığı da bulunan 2.02 promil alkollü olup eks olarak hastaneye getirilen maktulün bütün müdahalelere rağmen künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması nedeniyle öldüğü olayda; Sanık savunması ve katılan beyanları dikkate alındığında, tarafların dedelerinden miras kalan arsadan kaynaklanan ihtilafın öldürmeyi gerektirecek derecede bir husumet boyutunda bulunmaması, bu hususun, maktulün kendisiyle aynı araca binmeyi ve birlikte alkol almayı kabul ettiğine ilişkin aksi kanıtlanamayan sanık savunmasıyla örtüşmesi, künt bir cisim ve yumrukla gerçekleştirilen maktuldeki yaralanmaların, baş bölgesi haricinde, hafif nitelik taşıması, baş bölgesindeki yaralanmaların ise kafa kubbe ve kaide kırığına yol açmaması nedeniyle ölüm sonucunu doğuracak nitelik ve niceliğe sahip olmaması, olayın gelişimine göre hedef seçme imkânı da olduğu anlaşılan sanığın eylemine kendiliğinden son vererek tanık beyanlarına göre maktulü hastaneye götürmek suretiyle maktulü kurtarmaya yönelik çaba göstermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve usul ve kanuna uygun direnme kararına konu hükmü onanmasına karar verilmelidir"
Kasten yaralama ve kasten öldürmeye teşebbüs hususunda değerlendirmeler yapmıştık. Buna istinaden Türk Ceza Kanunun 87. maddesiyse:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
TCK Madde 87
“(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” biçiminde düzenlenmiştir.
Bu maddede neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmış olup birinci fıkrada bir kat, ikinci fıkrada iki kat artırımı gerektiren hâller gösterilmiş, üçüncü fıkrada yaralanmanın vücutta kemik kırılmasına ya da çıkığına neden olması hâlinde yapılacak artırım, dördüncü fıkrada ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu birinci ve ikinci fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, 87. maddenin bir, iki, üç ve dördüncü fıkralarındaki nitelikli hâllerin uygulanabilmesi açısından kasten yaralama fiilinin TCK’nın 86. maddesinin birinci kapsamında kalmasının veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesinin gerekmesidir. Buna bağlı olarak TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiillerinden dolayı bu fiil aynı maddenin üçüncü fıkrası ihlâl edilmek suretiyle işlense dahi 87. maddenin bir, iki, üç ya da ikinci fıkralarının uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin uygulamaları da bu doğrultudadır.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçuna ilişkin uygulamanın ne şekilde olacağı hususunda öğretide de; “Kasten yaralamanın kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede hafif olması hâlinde, bu derecedeki yaralamanın 87. maddedeki ağır sonuçlara yol açamayacağı kabul edilmiştir. Bu itibarla ancak 86. maddenin 1. fıkrasına uygun bir fiil sonucunda, 87. maddedeki ağır neticelere yol açmış olabilecektir. Böylelikle, kanunun öngördüğü sistemde, 87. maddede öngörülen ağır neticelere yol açan bir yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralama olamayacağı kabul edilmiştir” ; “…87. maddenin 1. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi durumunda, 86. maddeye (f 1-3) göre belirlenen ceza bir kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza, ilk fıkraya giren hâllerde üç yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamayacaktır. Aynı şekilde, 87. maddenin 2. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi hâlinde 86.maddeye göre (f 1-3) belirlenecek ceza, iki kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza 1. fıkraya giren hâllerde beş yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamayacaktır.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara 2017, s. 180; 216.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Belirtmek gerekir ki, kasten yaralamanın ölüm neticesi doğurması (TCK 87/4) hususunda failin niyeti doğru tespit edilmelidir. Belki de failin asıl niyeti öldürme kastı da olabilir. Eğer öldürme kastından söz edersek kişi TCK 81 kapsamında sorumlu tutulacaktır. Nitekim bu hususta
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2019/59
" askerlik hizmetini yerine getirmek için silah altında bulunan sanık Piyade Er S.B. ile maktul Y.A.’nın olaydan önce birbirlerini tanımamaları, aralarında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, maktulün tanık U.’yu kovaladığı sırada sanığın yumruk atarak maktule müdahale etmesinden sonra yumruğun tesiri ile yere düşen maktulün sanığa doğru hamle yapması üzerine sanığın tüfeğinin ucuna takılı süngüyle maktulün göğüs bölgesine bir kez vurması, maktulün göğüs bölgesinden kan geldiğini görünce herhangi bir engel durum bulunmamasına karşın eylemine kendiliğinden son vermesi, olay günü saat 20.17’de güneşin battığı göz önüne alındığında havanın kararmaya başladığı ortamda çıkan arbede sırasında sanığın özellikle maktulün hayati önem taşıyan göğüs bölgesini hedef alarak hareket ettiğinin saptanamaması, maktulün vücudundaki ikinci kesici delici alet yarasının maktulün bacağında yer alması, sanığın olaydan hemen sonra yardım getirmesi için tanık U.’yu Karakola göndermesi karşısında; sanığın olay öncesi, olay esnası ve sonrasındaki davranışları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, öldürme kastıyla değil yaralama kastıyla hareket ettiği, yaralama eylemiyle maktulün ölümü arasında illiyet bağı bulunduğu anlaşıldığından eyleminin kasten yaralama sonucu öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir" şeklindedir. Görüldüğü üzere olayı bir bütün olarak değerlendirip, olayın olgularına ve dinamizmini tek tek değerlendirmiştir, Yargıtay. Yine Yargıtayın TCK 87.Maddesine atıf yaptığı bazı kararlar şu şekildedir:
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2018/636
"Sanığın babası……‘ın Ankara ili, Yenimahalle ilçesi, Ostim Mahallesinde çalıştığı iş yerinden olay tarihinden bir süre önce ayrıldığı, alacağı bulunduğunu belirttiği eski iş yeri sahibini görmek için olay günü yanına sanık … ile sanığın arkadaşı …..’ı da alarak olay yerine gittiği, yaşanan tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile sanığın babası ….. ile iş yeri sahibi … arasında kavga çıktığı, kavgadan sonra olay yerinden ayrılan sanık, sanığın babası ….. ve arkadaşı …..’ın, yanlarına …..’ı da alarak yeniden olay yerine geldikleri ancak …‘yı bulamadıkları, bu sırada ……‘un işçisi katılan … ile aralarında kavga çıktığı, kavga sırasında sanık …‘ın inceleme dışı sanıklardan babası……, kardeşi ….. ve arkadaşı olan ………. ile birlikte sopa ve su borusu ile vurarak katılan …‘ı darbettikleri, katılanın frontal kemik kırığı ile frontal sinüs ön duvarı kırığı oluşacak şekilde yaralandığı, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 08.07.2011 tarihli rapora göre, meydana gelen yaralanmanın, katılanın yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisi hafif (1), orta (2, 3), ağır (4, 5, 6) olarak sınıflandırıldığında, birden fazla kırık olması nedeniyle skorlama yapılarak katılanda saptanan kırıkların müştereken hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğunun belirtildiği anlaşılan olayda; kemik kırığı doğuran yaralanmalarda kırığın derecesine göre sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken bilimsel verilere dayanan ve kemik kırıklarını hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandıran istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 08.07.2011 tarihli rapordaki katılanın vücudundaki frontal kemik kırığı ile frontal sinüs ön duvarı kırıklarının müştereken katılanın yaşam fonksiyonlarına orta (2) derecede etkili olduğu yönündeki tespitler gözetilerek kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisine göre makul bir oranda artırım yapılması gerekirken Yerel Mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini de ihlal edecek şekilde artırım oranının 1/3 olarak fazla tespitinde isabet bulunmamaktadır."
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2018/288
"Sanığın, 27.07.2006 günü saat 01.00 sıralarında, sahibi olduğu ve katılanın bar olarak işlettiği iş yerine giderek kira alacağı nedeniyle katılanla tartışmaya başladığı, tartışmanın hararetlenmesi üzerine, elindeki bira bardağını masaya vurup kırdığı, kırık cam bardağını katılanın yüzüne savurarak katılanı yüzünde kesiler oluşacak şekilde yaraladığı, Adli Tıp Kurumu Kütahya Şube Müdürlüğünce olay tarihinden 5 ay 11 gün sonra düzenlenen 08.01.2007 günlü raporda, katılanın sol zigomatik bölge üst kısımda 1,5 santimetre, sol yanakta 3,5 santimetre, sol zigomatik bölge alt kısımda 2,5 santimetre, sol kaş altında 1 santimetre uzunluğunda cilt seviyesine yakın, ilk bakışta dikkati çeker özellikte yara izleri gözlendiği, tarif edilen bu yara izlerinin şahsın yüzünde sabit iz niteliğinde olduğunun bildirildiği anlaşılan olayda; katılanın yüzündeki kesilerin TCK’nun 87/1-c maddesinde belirtilen şekilde yüzde sabit iz oluşturup oluşturmadığının özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, katılanın duruşmadaki beyanı ile veya hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda, olay tarihinden itibaren en az 6 ay geçtikten ve iyileşme sürecinin tamamlanmasından sonra yapılacak muayene sonucu düzenlenecek rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, bu süre geçmeden alınan rapora dayanılarak katılandaki yaralanmaların yüzde sabit iz oluşturduğunun kabulü ile hüküm kurulmasında isabet bulunmamaktadır."
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6677 Karar: 2018/207 Tarih: 16.01.2018
"Adli tıp kriterleri açısından kemik kırıklarının (çıkıkların) hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (1) ila ağır (6) derece şeklinde sınıflandırılması ve 5237 sayılı TCK’nin 87/3. maddesinde kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisine göre cezanın en fazla 1/2 oranında artırılması öngörülmüş olması karşısında, katılanın adli raporunda vücudundaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta (2.) derece olduğunun belirtildiği ve 3. maddesine göre orantılılık ilkesine uygun bir şekilde (1/4) oranında arttırım yapılması usul ve yasaya uygun olduğundan, tebliğnamenin bu yöndeki bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08/10/2015 tarihli ve E.2014/140 – K.2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 16/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi,2012/8900 E,2013/23365 K
"Aynı eylem sebebiyle mağdurda hem kemik kırığı hem yüzünde sabit eser meydana gelmiş olmakla, daha ağır neticesi olan, silahla yüzde sabit eser niteliğinde yaralama sebebiyle ceza tayini gerekirken ayrıca 5237 Sayılı T.C.K.nın 87/3. maddesinin de uygulanması suretiyle fazla ceza…Bozmayı gerektirmiş sanık ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA"
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 22.02.2022 tarihli, 2021/13263 E. ve 2022/1349 K. sayılı kararı
"yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde karşıoy kullanan ve İlk Derece Mahkemesinin isabetli olduğunu düşünen üye ise, “Her ne kadar taraflar arasında olay öncesi öldürmeyi gerektirir husumet bulunmasa da aşırı alkollü olduğu için kendisini savunamayan ve yine kendini hiçbir şekilde koruyamayan, sanığa karşılık veremeyen maktule toplamda 28 defa yumruk, kafa, sopa ve duvara çarpmak şeklinde 4 kez kafasına tekme atmak ve 1 kez de kafasına ayağı ile basmak suretiyle darp ettiği bu darplar sonucu maktulün kafatası içindeki zarlarda kanama olup bu kanama nedeniyle öldüğü Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin otopsi raporu ile sabittir. Sanığın kastını belirleyen dış dünyaya yansıyan hareketleri olup olayın ani gelişmediği ve sanığın yaklaşık 20 dakikalık bir zaman diliminde defalarca maktulün kafasına yumruk, tekme vb. şekillerde vurarak ölümüne neden olduğu kamera görüntülerine göre de sabit olduğundan sanığın maktulü öldürebileceğini bilerek ve isteyerek hareket etmiştir. TCK'nin 81. maddesi gereği cezalandırılmalıdır.” açıklamalarına yer vererek, direnme kararının doğru olduğunu ve onanması gerektiğini belirtmiştir."
Buna karşılık kasten yaralama suçu ihmali şekilde de işlenebilir. TCK'da düzenlenen ilgili madde şu şekildedir,
Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi
Madde 88-(1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.”
Buna göre ise kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi cezayı üçte ikisine kadar azaltabilecektir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulması gerektiğinden bu koşulları inceleyecek olursak Türk Ceza Kanunu madde 83’e göre kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir. İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, gerekir.
Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olup olmadığını belirlemenin tıp biliminin verilerine göre yapılacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ölçüye varmayan kasten yaralamalarda soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesi, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.
TCK 88 (Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2019/2477 E. , 2020/258 K.
"Sanığın bir TV kanalındaki ilanlar aracılığı ile tanıştığı maktul … ile telefonla görüşmeye ve mesajlaşmaya başladığı, sanığın maktul … oğlunu 08/02/2009 tarihinde arabasına bindirip bir ya da iki gün belirlenemeyen bir yerde rızaları ile alıkoyduktan sonra … Köyü sınırları içerisinde kalan ormanlık alana maktul … mağduru götürerek burada mağdurun gözü önünde maktul ile cinsel ilişkiye girdiği, daha sonra maktulü darp ederek ve belirlenemeyen bir inhibisyon (zorlamalı ölüm) yöntemi uygulayarak maktulün ölümüne sebebiyet verdiği, maktulün üzerinde bulunan yaklaşık 6.000TL para ile 5 adet altın bileziği de gasp ettiği, yaşı küçük mağduru ormanlık alanın yerleşim yerlerinden uzak olmasına ve mevsimin kış olmasına, mağdurun bırakıldığı yer ve iklim koşulları dikkate alındığında tamamen savunmasız durumda kalacak olmasına rağmen olay yerinde bırakarak ayrıldığı, mağdurun bırakıldığı ormanda tek başına kaldıktan sonra donmak üzere iken tesadüfen olay yerine gelen avcılar tarafından görülerek hemen hastaneye götürülüp tedavisinin yaptırıldığı olayda, Sanığın eyleminin ihmali davranışla kasten yaralama suçunu oluşturacağı ve eylemine uyan TCK’nin 86/1-3b, 87/1-d ve 88. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin olayda yasal unsurları oluşmadığından uygulama ihtimali bulunmayan ihmali davranışla öldürmeye teşebbüs suçundan yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini, bozma nedenidir."
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/34245 Karar : 2016/14198 Tarih : 15.06.2016
"1)5237 sayılı TCK’nin 86. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen kasten yaralama suçunun nitelikli halleri bir bütün halinde sayılmış olup her bir bentten dolayı ayrı ayrı artırım yapılması gerektiğine dair bir hükmün bulunmadığı, birden fazla nitelikli halin aynı olayda birleşmesi halinde mahkemenin temel cezayı tayin ederken bu hususu göz önünde bulundurabileceği nazara alınarak, sopa ile babası ve kardeşini yaralayan sanığın cezalarından TCK’nin 86/3. maddesi uyarınca bir kez artırım yapılmasıyla yetinilmesi gerektiği halde TCK’nin 86/3-a ve 86/3-e bentleri ile iki kez artırım yapılmak suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,
2)Sanığın sopa ile babası mağdur … eline vurması eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu halde yaralamanın ihmali davranışla işlendiği kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nin 88/1.maddesinin uygulanması,
3)Kabule göre de; sanığın mağdur … yaralama eyleminde TCK’nin 62.maddesi uyarınca sonuç cezasının 8 ay 12 gün hapis yerine 8 ay 10 gün hapis olarak tayini,
4)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas- 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinde belirilen hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden 1412 sayılı CMUK’un 326/son maddesi gereğince sanığın kazanılmış hakları saklı kalmak kaydı ile 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 15.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Başta da belirttiğimiz üzere kast ve taksir değerlendirilmesi failin ceza sorumluluğu açısından önem arz etmektedir. TCK’nın 22. maddesinin 2. fıkrasında taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. TCK md. 22/3 fıkrasında ise, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali bilinçli taksir olarak tanımlanmış ve suçun bilinçli taksirle işlenmesi, taksire göre cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.
Eğer kişi taksirle hareket edip, yani bir kişinin kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermediğinin farkında olmadan sergilediği davranışın, kanunda öngörülen sonuca yol açması, birisini yaralarsa Türk Ceza Kanunu madde 89'a gitmeliyiz. İlgili madde şu şekildedir:
Taksirle yaralama
Madde 89-“ (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.”
Maddenin birinci fıkrasında taksirle başkasının vücuduna acı vermek, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmak eylemi yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli davranışın, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki sonuçlardan birisine neden olması hali için daha ağır cezalar öngörülmüştür. Dördüncü fıkrasında da eylemin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde cezanın alt ve üst sınırları özel olarak düzenlenmiştir. Beşinci fıkrada ise, taksirle yaralama soruşturulması ve kovuşturulması düzenlenmiştir. Buna göre, taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Bununla birlikte, taksirle yaralamanın birinci fıkrada düzenlenen şekli hariç, bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaksızın soruşturma ve kovuşturma yapılacaktır. Nitekim, Taksirle yaralama suçunun meydana gelmesi bakımından, failin eylemini taksirle veya bilinçli taksirle gerçekleştirmiş olması arasında, eylemin yaptırımı dışında bir fark bulunmamaktadır. Suçun bilinçli taksirle gerçekleştirilmesi halinde, Kanunda taksirle yaralama suçuna öngörüle ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir. TCK 89. Maddesine atıf yapan bazı Yargıtay kararları şöyledir:
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2018/19
"Sanığın, olay günü saat 14.30 sıralarında yönetimindeki kamyonet ile yaklaşık 7 metre genişliğindeki tek yönlü yolda ve meskun mahalde seyrederken, sağında duraklayan otobüsün önünde bulunan yaya geçidinden karşıya geçmek üzere yola giren 13 yaşındaki mağdureye aracının sağ yan ön tarafı ile çarptığı ve meydana gelen kaza neticesinde mağdurenin ayak bileğinde hayati fonksiyonlarını 2. derecede etkileyecek kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı olayda; mağdurenin yaya geçidinden karşıya geçtiği sırada sanığın hızlı bir şekilde kullandığı araç ile kendisine çarptığını beyan etmesi, sanığın, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda asli, keşif sonrası düzenlenen trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda tali kusurlu olduğu, kaza tespit tutanağında da kural ihlalinde bulunduğunun belirtilip ekinde bulunan krokide fren izi bulunmadığının tespit edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak ile hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak kurallarını ihlal etmesi nedeniyle kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir."
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3080 Karar: 2018/192 Tarih: 09.01.2018
"Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1., 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın tam kusurlu ve alkollü olarak, katılanın hayati tehlike geçirecek, hayati fonksiyonlarına etkisi 6. derece olan kırık, yüzde sabit iz ve duyu ve organlarından ikisinin işlevinin zayıflamasına neden olacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği somut olayda, alt sınır daha fazla aşılarak hak ve nesafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden yeterince uzaklaşılmadan ceza tayin edilmesi ve katılanın yaralanmasının niteliğine göre TCK’nın 89/2-a-b-d-e bentleri gereğince temel cezadan 1/2 oranında artırım yapılmayarak eksik cezaya hükmolunması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın kusurunun bulunmadığına yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12686 Karar: 2017/105 Tarih: 10.01.2017
" 23.09.2014 tarihinde saat 11:20 civarlarında sanığın sahibi olduğu iş yerinde çalışan 17 yaşındaki kişinin işvereninden aldığı talimatla Yatar isimli hızar makinesinde MDF plakalarını keserken sol el 1. Parmağını hızara kaptırması sonucunda 2. derece kemik kırığına neden olacak şekilde yaralandığı olayla ilgili olarak alınan bilirkişi raporunda “iş yeri sorumlusu sanığın yanında çalıştırdığı katılana ve iş yerine yönelik gerekli güvenlik tedbirlerini almadığı, iş yerinin tehlikeli sınıfta yer almasına rağmen, iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırmadığı, risk değerlendirmesinin yapılmadığı, katılana ait tehlikeli işte çalışabileceğine dair sağlık raporunun aldırılmadığı, tehlikeli ve çok tehlikeli iş sınıfında yer alan işlerde yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenlerin çalıştırılmayacağına dair şarta uyulmadığı, katılana iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin verilmediği, yatar testere makinesinin iş yerinde olduğu ve eğitimsiz kullanılamayacak bir endüstriyel makine olduğu, iş yerinde olası risklere karşı kullanılmak üzere hazır bulundurulması gereken kişisel koruyucu donanım olmadığı ve bu hususlarda katılanın bilinçlendirmediğinin belirtilmesi dikkate alınarak, sanığın bilinçli taksirle hareket ederek katılanın yaralanmasına asli kusuru ile sebebiyet verdiği, bu durumda suçun bilinçli taksirle işlenmesi ve mağdurda meydana gelen yaralanmanın 5237 Sayılı TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında kalmaması dolayısıyla şikayete tabi olmadığı anlaşılmakta ise de, mahkemenin meydana gelen olayda bilinçli taksir koşullarının oluşmadığını irdelemesi ve kabul etmesi karşısında;
Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.05.2016 tarihli ve 2015/60 esas, 2016/372 karar sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3550 Karar: 2016/16244 Tarih: 26.09.2016
" Olay günü sanığın müştekiye eliyle kasten vurup harici lezyon bırakmayacak şekilde TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında yaralaması sonucunda gerçekleşen ağır ve başka netice (myokard infarktüsü/kalp krizi sonucu yaşamın tehlikeye girmesi) bakımından olası kastla hareket ettiğinden söz etmenin mümkün bulunmadığı, ancak müştekinin yaşı da gözetildiğinde kalp krizi geçirebileceğinin objektif olarak öngörebildiği halde sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayarak eliyle kasten vurması sonucu buna bağlı, buna özgü ve beklenen bir tehlikenin değil çok daha farklı gerçekleşen ağır ve başka sonuç doğuran bu olayla ilgili olarak en azından taksirle hareket ettiği kabul edilerek, müştekideki kalp rahatsızlığının önceden sanık tarafından bilinip bilinmediği araştırılıp bilmediğinin anlaşılması durumunda sanığın basit taksirle yaralama suçundan TCK’nın 89/1-2. maddesiyle, bilmesi halinde bilinçli taksirle yaralamadan TCK’nın 89/1-2,, 22/3. maddeleriyle cezalandırılması cihetine gidilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca istem gibi (BOZULMASINA), 26.09.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.”