“Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı, Türk Ceza Kanunu’nun 4. bölümünde düzenlenmiştir. Bu bölümde, kamu idaresinin güvenilirliğini ve işleyişini zedeleyen eylemler suç olarak tanımlanmış ve bunlara ilişkin cezalar öngörülmüştür. Bu suçlar, kamu düzeninin korunması amacıyla düzenlenmiş olup kamu idaresine duyulan güveni sarsan fiillere karşı cezaî yaptırımlar içerir. Daha önceki yazılarımızda zimmet, irtikap, denetim görevinin ihmali, rüşvet, nüfuz ticareti ve Görevi kötüye kullanma suçlarına değinmiştik. Bu yazımızda ise değineceğimiz suçlar aşağıdaki gibidir:
-Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması
-Göreve ilişkin sırrın açıklanması
-Kamu görevlisinin ticareti
-Kamu görevinin terki veya yapılmaması
-Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf
-Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi
-Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma
-Görevi yaptırmamak için direnme
-Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma
1-) ZOR KULLANMA YETKİSİNE İLİŞKİN SINIRIN AŞILMASI
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması
Madde 256- (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmışlardır. Örneğin emniyet görevlileri, suç şüphesi altında bulunan kişiyi yakalamak yetkisiyle donatılmıştır. Yakalanan kişi, gerekli soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kişinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlileri zor kullanarak bu kişiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, örneğin gece yarısı gösteri yürüyüşü yapmak isteyen kişilerin, dağılmaları hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç şüphesi altında bulunan kişinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dışında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu görevlilerine karşı bir saldırıda bulunmamalarına rağmen, bu kişilere karşı vücutlarının yaralanmasını sonuçlayacak şekilde silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranışın varlığından söz edilemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılması gerekmektedir. Ancak, bunun için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde, sorunun hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılmasına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
ZOR KULLANMA YETKİSİNE İLİŞKİN SINIRIN AŞILMASI SUÇUYARGITAY KARARLARI
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun unsurları – Ceza Genel Kurulu – Karar: 2017/108
“Uyuşmazlık konusu ile ilgili zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu ise TCK’nın 256. maddesinde;
“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu suç ile korunan hukuki değerler öncelikle kamu idaresinin itibarı, idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve itimattır. Bireylerin vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti de korunan diğer hukuki menfaatlerdir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2.Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 900; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1102; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 275)
Bu suçun faili de işkence suçunda olduğu gibi kamu görevlisidir. Ancak bu suçta işkence suçundan farklı olarak fail olan kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması gerekir. Somut olayda failin görevli polis memuru olması sebebiyle, polislerin zor kullanma yetkilerinin yasal dayanağına da değinmekte fayda bulunmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. maddesi;
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere polis zor kullanma yetkisini ancak Kanun’un çizdiği sınırlar çerçevesinde, kademeli bir şekilde ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kullanabilecektir. Bununla birlikte çağdaş toplumlarda polisin üstlendiği görevin zorluğu ve insanoğlunun öngörülemeyen tutumu dikkate alındığında, iç hukuk yetkililerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı tahammül edilemez bir boyutta da olmamalıdır. (AİHM, G.aydın/Türkiye B.N: 27526/95, 13.10.2005)
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun mağduru, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçünün sınırlarını aşarak kuvvet kullandığı herkes olabilir. Suçun fiil unsuru, görevin ifası sırasında görevin gerektirdiği ölçünün dışında kişiler üzerinde zor kullanmak olarak belirlenmiştir. Zor kullanmanın mahiyetini tayin bakımından ise kanun koyucu kasten yaralama suçuna atıf yapmıştır. Dolayısıyla bu suç ancak kasten yaralama suçunu oluşturan kişinin sağlığını ya da algılama yeteneğini bozan veya vücuduna acı veren hareketlerle işlenebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 902; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1103)
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Buna göre, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi yetkisine ilişkin sınırı bilerek ve isteyerek aşmamışsa, başka bir anlatımla kasten hareket etmemişse madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere; ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşılmasına dair hüküm çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır.
Yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alındığında, aralarında bazı ortak noktalar bulunan işkence ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçlarının birbirinden ayrıldığı temel noktaları aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:
1- İşkence suçunda korunan öncelikli hukuki değer insan onuru ve bireye ait hukuki yararlarken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda korunan öncelikli hukuki yarar kamu idaresinin disiplini, itibarı ve güvenilirliğidir.
2- Her iki suçun faili kamu görevlisi olmakla birlikte, işkence suçunda diğer suçun aksine kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması şart değildir.
3- İşkence suçu maddi veya manevi müdahale içeren eylemler ile gerçekleştirile- bilirken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu sadece maddi müdahale içeren eylemlerle gerçekleştirilebilir.
4- İşkence suçunda fiiller; ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Oysa zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda fiillerin sistematik bir yapıda olması ve belirli bir sürece yayılması söz konusu değildir. Fiilin sistematik bir yapıda olup olmadığı veya belirli bir sürece yayılıp yayılmadığı hususunu ise somut olayın özelliklerine göre hâkim takdir edecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılan A.’nın hakkında verilen gözaltına alma kararı doğrultusunda üst araması yapılmak üzere sanık A. tarafından polis merkezinin ikinci katına çıkartılmak istendiği, katılan A.’nın direnmesi üzerine sanık A.’nın diğer polis memurlarının yardımı ile katılan A.’yı ikinci kata çıkartabildiği, katılan A.’nın üst arama işlemine de direnmeye devam ederek ayakkabısının bağcığını almaya çalışan sanık A.’nın boynunu ısırdığı, bunun üzerine sanık A.’nın üst arama işlemini yapabilmek için zor kullandığı esnada katılan A.’nın saçını çektiği, üst arama işleminin bitirilmesine müteakip sanık A.’nın polis merkezindeki tek kadın polis memuru olması nedeniyle katılan A.’nın doktor raporlarının alınması için hastaneye götürülüp diğer işlemlerin yapılmasında görev aldığı ve işlemlerin bitirilmesinin ardından da polis merkezinden ayrıldığı olayda; sanığın, katılan A.’nın onuruna yönelik söz ve davranışta bulunmadığına dair aşamalardaki istikrarlı savunması, tanık anlatımlarının bu savunmayı desteklemesi ve katılan A.’nın sistematik şekilde darp edildiğine dair iddiasının aldırılan doktor raporları ile doğrulanmaması karşısında; sanık A.’nın sabit görülen katılan A.’nın saçını çekmekten ibaret eyleminin, işkence suçuna vücut verecek nitelik ve ağırlığa ulaşmadığı da nazara alınarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.”
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/8705 Karar : 2015/11964 Tarih : 29.05.2015
“Suç tarihinde gece saat 23;30 sularında, sevk ve idaresindeki aracıyla seyir halinde olan 200 promil alkollü katılanın, uygulama yapan suç tutanağı imzacı tanığı trafik polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtığı, takip sonucu durdurulduğunda araçtan inip bu kez yaya olarak kaçmaya devam ettiği, yakalandığında ise belgelerini vermeyerek, alkol muayenesi yapılmasına karşı çıktığı, destek için gelen ve kendisini karakola davet eden asayiş ekibinde görevli sanık ve müşteki polis memurlarının görevini engellemek amacıyla tehdit ve hakaret ettiği, silah vasfındaki sopa ile saldırdığı,
Tanıkların, müşteki ve sanıkların birlikte müdahale ederek sprey sıkarak etkisiz hale getirmeye çalıştıkları sırada, kafasını aracın çeşitli yerlerine çarptığı, yere yatırılarak kelepçelenmek istendiğinde aşırı derecede direnmeye devam ettiğinden yüzünün mucurlu zeminde sürtündüğü, karakola götürülürken araç içerisinde iki kez kafasını vurduğu, dava konusu olaya tamamen sanığın sebebiyet verdiği, suç tutanağına, tanık beyanlarına, sanık savunmalarına ve tüm dosya kapsamına göre 5237 sayılı TCK’nın 256. maddesi uyarınca zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi sanıkların görevlerini yapmalarını engellemek için direnen katılana karşı görevlerinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanmadıkları anlaşıldığından, tebliğnamedeki eksik araştırmaya dayalı bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin (ONANMASINA), oybirliğiyle karar verildi.”şeklindedir.
2-)GÖREVE İLİŞKİN SIRRIN AÇIKLANMASI
Göreve ilişkin sırrın açıklanması
Madde 258- (1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kamu görevlisi sıfatı sona erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri işleyen kimseye de aynı ceza verilir.
Maddede, kamu görevine ilişkin sırrın ifşası cezalandırılmaktadır. Söz konusu suç, gizli kalması gereken hususları açıklamak, yayınlamak veya ne suretle olursa olsun bunlardan başkasının bilgi edinmelerini kolaylaştırmak suretiyle oluşacaktır. Suçun faili, bir kamu görevlisi olacaktır. Suçun konusu, ifa edilen kamu göreviyle ilgili olan ve gizli tutulması yani sır olarak saklanması gereken bilgilerdir.
Kamu görevlisinin, ifa ettiği göreve ilişkin sırları bu görevi sona erdikten sonra da açıklamaması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu yükümlülüğe aykırı davranışlar ceza yaptırımı altına almıştır.
GÖREVE İLİŞKİN SIRRIN AÇIKLANMASI SUÇU YARGITAY KARARLARI
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/797 Karar : 2018/3590 Tarih : 28.03.2018
“Göreve ilişkin sırrın açıklanması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
İlçe Jandarma komutanı olarak görev yapan sanığın, içkili bir lokantada buluştuğu ilçe halkından bazı şahıslara, ateşli silah ve mühimmat kaçakçılığı suçundan haklarında soruşturma yürütülen şüphelilerle ilgili iletişimin tespitine ilişkin karar içeriklerinden açıklamalarda bulunmak suretiyle şüphelilerin haklarındaki soruşturmadan haberdar olmalarına ve suç delillerini gizlemelerine sebebiyet verdiğinin iddia edildiği olayda;
Dosya kapsamına göre; sanığın mahkumiyetine yeter, her türlü derecede şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamasından dolayı sanık hakkında beraat kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş, iddianamede ve iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararında TCK’nın 258. maddesindeki göreve ilişkin sırrın açıklanması suçu olarak nitelendirilen eylemin, iddianamedeki ve iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararındaki anlatım gözetilerek TCK’nın 285. maddesindeki gizliliğin ihlali suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte ise de, hukuki nitelendirmenin sonuca etkili olmadığı anlaşıldığından, bu husus bozma nedeni olarak kabul edilmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, mahalli Cumhuriyet savcısının sübuta ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 28.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1395 Karar : 2017/2295 Tarih : 24.05.2017
“2797 sayılı Yargıtay Kanununun 6545 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki 14. maddesinde, “Daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde dava açılan belgedeki nitelendirme esas alınır. Açıklama ile sevk maddelerinin uyumsuz olduğu durumlarda, açıklamaya itibar edilir.” hükmü yer almaktadır. Ayrıca “tavsif”in ve buna bağlı olarak görevli dairenin neye göre belirleneceğine ilişkin Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun 15/07/2009 gün ve 2009/7-7, 15/07/2009 gün ve 2009/8-8, 25/12/2009 gün ve 2009/13-13 sayılı ve benzeri kararlarında da belirtildiği üzere, iddianamedeki anlatım ile sevk maddeleri arasında uyumsuzluk bulunması ve sevk maddelerinin yanılgı sonucu belirlenmesi durumunda görevli dairenin yanlış belirlenmiş sevk maddelerine göre değil, vasfı iddianame metninden açıkça saptanabilen suça göre belirlenmesi gerekmektedir.
İddianame içeriğine göre özetle; “Ateşli silah ve mühimmat kaçakçılığı suçundan İznik Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan 2009/550 sayılı soruşturma kapsamında, ilçe jandarma komutanı olan sanığın, İznik Sulh Ceza Mahkemesince verilen iletişimin tespitine ilişkin karar içeriklerinden, Umut Restaurant adlı içkili lokantada yemekte buluştuğu ilçe halkından bazı şahıslara açıklamalarda bulunmak suretiyle şüphelilerin haklarındaki soruşturmadan haberdar olmalarına ve suç delillerini gizlemelerine sebebiyet verdiği” iddia edilmiş ve sevk maddesi olarak 5237 sayılı TCK’nın 258/1. maddesi gösterilmiş ise de, niteleme ve anlatımın aynı Kanunun 285. maddesinde düzenlenen gizliliğin ihlali suçuna ilişkin olduğu, Yargıtay Kanununun 14. maddesi ve yukarıda açıklanan Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu kararlarında ortaya konan ilkeler doğrultusunda, tesis edilen hükmün incelemesini yapmakla görevli dairenin belirlenmesinde, yanlış gösterilen sevk maddelerinin değil, vasfı iddianame metninde açıkça anlatılan gizliliğin ihlali suçunun dikkate alınması gerektiği ve tebliğname tarihi de gözetilerek temyiz inceleme görevinin
Yüksek 16. Ceza Dairesine ait olduğundan bahisle Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE dair verilen 21/04/2016 tarihli karar üzerine bu kez Yüksek 16. Ceza Dairesince iddianame ve mahkeme kararındaki nitelendirmeye, temyizin kapsamına, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi hükmü ile 27/01/2017 tarih ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 20/01/2017 tarihli ve 2017/1 sayılı kararına göre işin incelenmesi 5. Ceza Dairesine ait olmakla Dairenin GÖREVSİZLİĞİNE dair karar verilerek tekrar Dairemize gönderildiği anlaşılmakla, Yargıtay 16. Ceza Dairesi ile Dairemiz arasında çıkan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 24/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”şeklindedir.
3-)KAMU GÖREVLİSİNİN TİCARETİ
Kamu görevlisinin ticareti
Madde 259- (1) Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir başkasına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Madde gerekçesine göre; madde metninde kamu görevlilerinin ticareti suçu tanımlanmıştır. Bu hükümle, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle başkalarına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisinin cezalandırılması öngörülmüştür.
Suçun tamamlanması için, mal veya hizmetin satılmış olması gerekmemektedir. Söz konusu suç tanımıyla amaçlanan, bir kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kişilerin, kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun işlem tesis edilmeyeceği yönünde bir endişeyle kendilerini sunulan mal veya hizmeti satınalmak mecburiyetinde hissetmelerinin önüne geçmektir.
KAMU GÖREVLİSİNİN TİCARETİ SUÇU YARGITAY KARARLARI
Gişe Memurunun PTT Pullarını Satarak Menfaat Temini – Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Karar : 2013/12324
“Sanığın … PTT Merkez Müdürlüğü’nde gişe memuru olarak görev yaptığı sırada okullardan düşük bedelle temin ettiği posta pullarını, kısım kısım toplu gönderilerde satmak suretiyle menfaat temin etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin ise TCK’nın 259. maddesine uyan kamu görevlisinin ticareti suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, bozma nedenidir”
Emniyet Amirinin Nüfuzunu Kullanarak Patates Satması – Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Karar No: 2017/5144
“Dosya kapsamına göre, müşteki şüpheli …‘ın diğer müşteki şüpheli …‘ın emniyet amiri sıfatını kullanarak Seydişehir İlçe Emniyet Müdürlüğünde çalışan memurlara patates sattığı iddialarını, tanık olarak ifadelerine başvurulan … ve …‘un doğrulamaları karşısında, müşteki şüpheli … hakkında kamu görevlisinin ticareti suçundan toplanan delillerin kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu ve bu delillerin mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, merciince yapılan itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir”
4-)KAMU GÖREVİNİN TERKİ VEYA YAPILMAMASI
Kamu görevinin terki veya yapılmaması
Madde 260- (1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması halinde cezaya hükmolunmaz.
(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iş bırakmaları veya yavaşlatmaları halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir.
Madde gerekçesine göre; madde metninde, kamu görevlilerinin toplu olarak görevlerini terk etmesi, görevlerine gelmemesi, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmaması veya yavaşlatması suç olarak tanımlanmıştır.
Bir hizmetin kamu adına yürütülmesine karar verilmesi, bu hizmetin düzenli ve aksamaksızın yürütülmesini gerektirir. Madde metniyle bir kamu hizmetinin aksamasına neden olacak toplu hareketler ceza yaptırımı altına alınmıştır.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için maddede belirtilen hareketlerin toplu olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Söz konusu hareketlerin toplu olarak yapıldığının kabulü için, en az dört kişinin birlikte hareket etmiş olması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, görevin toplu olarak ve kısa bir süre için terkinin kamu hizmetinin yürütülmesi açısından oluşturduğu haksızlığın azlığı göz önünde bulundurularak, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermeme konusunda mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır. Ancak, bu takdir yetkisinin kullanılabilmesi için, görevin kısa bir süre terkinin hizmeti aksatmaması ve münhasıran kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili taleplerini ifade amacıyla yapılması gerekir.
5-)KİŞİLERİN MALLARI ÜZERİNDE USULSÜZ TASARRUF
Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf
Madde 261- (1) İlgili kanunlarda belirlenen koşullara aykırı olduğunu bilerek, kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerinde, karşılık ödenmek suretiyle de olsa, zorla tasarrufta bulunan kamu görevlisi, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde metninde, kamu görevlilerinin maddede gösterilen fiilleri icra suretiyle kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerindeki tasarruf haklarını ortadan kaldırmaları veya sınırlandırmaları suç olarak tanımlanmaktadır. Madde, aynı zamanda kamulaştırma hususundaki kurallara uymadan kişilerin mallarına elkonulmasını da cezalandırmaktadır.
6-)KAMU GÖREVİNİN USULSÜZ OLARAK ÜSTLENİLMESİ
Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi
Madde 262- (1) Bir kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiş olduğu halde görevi sürdüren kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde gerekçesine göre; madde metninde, bir kamu görevinin hukuka aykırı bir şekilde üstlenilmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu suç, hukuka aykırı olarak, kamu görevini yerine getirmeye teşebbüs etmek veya bu görevden ayrılması kendisine bildirilmiş olduğu hâlde, görevi sürdürmeye çalışmak suretiyle oluşmaktadır. Suçun oluşması için göz önünde bulundurulması gereken husus, kişinin kamu görevinin verdiği yetkileri kullanmaya teşebbüs etmesidir.
5237 sayılı TCK.nun 262. maddesindeki suçun oluşması için ortada yapılması gereken bir kamu görevi bulunmalı ve fail bu görevi görev mevzuatına aykırı biçimde üstlenip yerine getirmeye teşebbüs etmelidir. Kamu görevini yerine getirmeye çalışma fiilinin neticeye ulaşması, yani üstlenilen görevin tamamlanmış olması gerekmemekte ve teşebbüs aşamasında kalmakla suç tamamlanmaktadır. Bu suç bakımından failin kamu görevlisi olmaması veya üstlenmek istediği kamu görevini yapmaya yetkili ve görevli bulunmayan bir kamu görevlisi olması gerekir. Suç memuriyet sıfatını değil kamu görevini üstlenmeye (yerine getirmeye) teşebbüs edilmesi halinde oluşur. Başka bir deyişle failin kendisine memur süsü vermesi yetmemekte görevin yapılmasına kalkışması gerekmektedir.
Kamu görevinin yerine getirilmesi, o görevle ilgili olarak bir eylem veya işlemde bulunulması anlamına gelmektedir. Suçun oluşması için failin bu yönde bir eylem veya işlem yapması veya yapmaya kalkışması zorunludur. Fakat failin bu eylem sonucunda bir yarar elde edip etmemesi yada fiilin bir zarara neden olup olmaması önemli değildir. Failin belirli bir kamu görevlisi olduğunu söyledikten sonra yapmaya çalıştığı şey, o kamu görevlisinin yasal olarak yapma yetkisi bulunmayan bir işlem olursa yada başka bir kamu görevlisinin yapabileceği bir görevi yapmaya kalkışırsa maddedeki suç oluşmayacaktır. Başka bir ifadeyle fail üstlendiği kamu göreviyle bağlantılı bir eylem yapmaya kalkışması ile bu suç oluşacaktır
KAMU GÖREVİNİN USULSÜZ OLARAK ÜSTLENİLMESİ SUÇU YARGITAY KARARLARI
Polis Olduğunu Söylemek Kamu Görevinin Üstlenilmesi Sayılmaz Beraat – Yargıtay 5. Ceza Dairesi -Karar: 2015/12347
“TCK’nın 262/1. maddesinde düzenlenen kamu görevini usulsüz üstlenme suçunun hareket öğesini; bir kamu görevini kanun ve diğer mevzuata aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs edilmesi oluşturmaktadır. Bu suçun meydana geldiğinden söz edilebilmesi için yalnızca bir kamu görevine ilişkin sıfatın kullanılması yeterli görülmemekte, eylemli olarak bir kamu görevinin fail tarafından yerine getirilmeye kalkışılması zorunlu bulunmaktadır. Bu bakımdan, suçun tamamlanması için failin üstlenmeye kalkıştığı kamu görevini tamamlaması veya bu fiilden dolayı çıkar sağlamış bulunması ya da mağdura bir zarar vermesi de gerekli değildir. Failin bir kamu görevini yerine getirmeye teşebbüs ettiğinin saptanması durumunda suçun tamamlandığı kabul edilmelidir.
Dosya kapsamı ve olayın oluş biçimine göre, sanığın eylemi ile bir kamu görevini yerine getirmeye kalkıştığından söz edilemeyeceği, polis olduğunu söyleyerek bu sıfatı üstlenmeye çalıştığı kabul edilse dahi, sıfatın üstlenilmesinin suç olarak düzenlenmemesi karşısında suçun maddi öğesinin oluşmaması nedeniyle atılı suçtan beraati yerine, dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir”
İcra Memuru Yerine Geçerek İşlem Yapmak – Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar: 2017 / 4726
“Sanık hakkında “kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi” suçundan kurulan hükme yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
TCK’nın 262/1. maddesinde düzenlenen kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçunun hareket öğesini; bir kamu görevini kanun ve diğer mevzuata aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs edilmesi oluşturmaktadır. Bu suçun meydana geldiğinden söz edilebilmesi için, yalnızca bir kamu görevine ilişkin sıfatın kullanılması yeterli görülmemekte, eylemli olarak bir kamu görevinin fail tarafından yerine getirilmeye kalkışılması zorunlu bulunmaktadır. Bu bakımdan, suçun tamamlanması için failin üstlenmeye kalkıştığı kamu görevini tamamlaması veya bu fiilden dolayı çıkar sağlamış bulunması ya da mağdura bir zarar vermesi de gerekli değildir. Failin bir kamu görevini yerine getirmeye teşebbüs ettiğinin saptanması durumunda suçun tamamlandığı kabul edilmelidir. Somut olayda; olay günü icra dairesi içerisinde banko bölümünün arkasında bulunan sanığın, icra dairesine dosyasının akıbetini sormak üzere müracaat eden katılana kendisini icra memuru olarak tanıttıktan sonra, katılan tarafından Ümraniye 1. İcra Müdürlüğü’nün 2010/21303 sayılı dosyası kapsamında yapılması gerekli işlemlere ilişkin bilgi vererek, katılan ile birlikte katılanın aleyhinde icra takibinde bulunduğu eski kiracısının ikametine haciz işlemine gitmesi, kapıyı çilingir vasıtasıyla açtırarak kiracının ikametten taşınmış olduğunun tespit edildiğinin anlaşılması karşısında, sanığın sübuta eren ve tüm unsurları itibariyle oluşan atılı suçtan mahkumiyeti yerine beraatine hükmolunması, bozma nedenidir”
Avukatlık Görevinin Usulsuz Olarak Üstlenilmesi – Yargıtay 23. Ceza Dairesi – Karar: 2015/4242
“Sosyal güvenlik aracılık faaliyetleri ile iştigal eden ve katılan ile temyize gelmeyen diğer katılanlar ve şikayetçilerden sosyal güvenlik kurumlarında emeklilik ve sigortalılık işlemlerini gerçekleştireceğinden bahisle genel vekaletname ve bir kısım katılanlardan ise avukat olmadığı halde avukat vekaletnamesi alıp katılanlar ve şikayetçilerden farklı miktarlarda para alan sanığın, dolandırıcılık, sahtecilik ve kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçlarını işlediğinin iddia olunduğu olayda; Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Oluşa, sanığın savunmasına, vekaletnameye, katılan ile tanıkların aşamalardaki beyanlarına ve tüm dosya kapsamına göre; sosyal güvenlik kurumunda emeklilik işlemlerini gerçekleştireceğinden bahisle gerçekte avukat olmadığı halde avukatmış gibi vekaletname alan sanığın, sabit görülen eylemlerinin kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçunu oluşturduğuna yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.”
Tepe Lambası Takarak Mağdureyi Kimliksiz Arabaya Almak – Yargıtay 14. Ceza Dairesi – Karar: 2017/3589
“Sanık hakkında kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Sanığın tepe lambası taktığı otomobille mağdure ile erkek arkadaşının yanına gelip kimliği yanında olmayan mağdureyi kendi kullandığı araca bindirerek olay yerinden uzaklaşması ve akabinde bir süre nasihatte bulunduktan sonra mağdureyi kaldığı yurda bırakması şeklindeki eylemlerinin TCK’nın 109/2. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun hile unsurunu oluşturduğunun anlaşılması karşısında, atılı suçtan beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine hükmedilmesi, bozma nedenidir”
7-)ÖZEL İŞARET VE KIYAFETLERİ USULSÜZ KULLANMA
Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma
Madde 264- (1) Bir rütbe veya kamu görevinin veya mesleğin, resmi elbisesini yetkisi olmaksızın alenen ve başkalarını yanıltacak şekilde giyen veya hakkı olmayan nişan veya madalyaları takan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanarak bir suç işlenirse, yalnız bu fiilden ötürü yukarıdaki fıkrada belirtilen cezalar üçte biri oranında artırılarak hükmolunur.
Madde gerekçesine göre; maddenin birinci fıkrasında, bir rütbe ya da kamu görevinin veya mesleğin resmî elbisesini yetkisi olmadan alenen ve başkalarını yanıltacak şekilde giymek veya hakkı olmadığı hâlde belirli nişan veya madalyaları takmak suç olarak tanımlanmıştır.
Elbisenin ait olduğu kamu görevine ilişkin işlerin yapılmasına teşebbüs edilmesi, ayrı bir suç oluşturur. Bu durumda ayrıca kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi suçu suçu hükmüne göre cezaya hükmetmek gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, haksız olarak giyilen elbisenin sağlayacağı kolaylık ve olanaklardan yararlanılarak suç işlenmesi hâlinde, elbise giymeye ait cezanın artırılacağı açıklanmıştır. Böylece hem haksız elbise giymenin cezası artırılacak ve hem de işlenen suçtan dolayı ceza verilecektir.
ÖZEL İŞARET VE KIYAFETLERİ USULSÜZ KULLANMA SUÇU YARGITAY KARARLARI
Zabıta Kıyafeti ile Özel İşaret ve Kıyafetleri Usulsüz Kullanılması Mahkumiyet – Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar: 2015/23086
“Katılanın beyanında sanığın zabıta kıyafetiyle geldiğini, şapkasını araçta bıraktığını beyan etmesi, adli emanetin 2011/94 sırasına kayıtlı zabıta şapkasını polislere teslim etmesi, hastanenin güvenlik kamera kayıtlarında sanığın hastane içinde zabıta kıyafetiyle dolaştığının belirlenmesi karşısında, sanığın TCK’nın 264. maddesinde düzenlenen özel işaret ve kıyafetlerin usulsüz kullanılması suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi, bozma nedenidir”
Dolandırıcılık Suçunun Unsuru Asker Kıyafeti (Üniforması) Kullanma – Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar: 2017/9260
“Dolandırıcılık, özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçlarından sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükümler, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, şikayetçiye ait pastaneye üzerinde üsteğmen üniforması olduğu halde giderek alış veriş yaptığı, kredi kartı ile ödeme yapacakken bir sorun var deyip aldığı ürünlerin parasını daha sonra gelip ödeyeceğini söyleyerek telefon numarasını bırakıp güven telkin ettiği, şikayetçinin bir kaç defa aramasına rağmen satın aldığı yiyeceklerin parasını ödemediği olayda, sanığın kamu kurumunun maddi varlığı sayılan üniformayı kullanması nedeni ile eylemin TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirme yetki ve görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir”
8-)GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME
Görevi yaptırmamak için direnme
Madde 265- (1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Görevi yaptırmamak için direnme suçu, kamu görevlisine (memur, polis, zabıta, avukat, hakim vs.) karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir veya tehdit kullanılması ile meydana gelir (TCK md.265/1). Görevi yaptırmamak için direnme suçu, uygulamada görevli memura mukavemet suçu olarak bilinen, halk arasında polise mukavemet, zabıtaya mukavemet vb. gibi deyimlerle ifade edilen suç tipidir.
Kamu görevlisine karşı pasif direnme, suç olarak kabul edilmemektedir. Görevi yaptırmamak için direnme suçu seçimlik hareketli bir suç olup, kamu görevlisine karşı icrai (aktif) nitelikte davranışlar olan tehdit veya cebir fiillerinin işlenmesiyle oluşur.
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunun Unsurları
Suçun faili kamu görevlisine karşı görevi yaptırmamak için cebir veya tehdit kullanan herkes olabilir. Örneğin, bir yakının gözaltına alınmasını engellemek amacıyla polise vuran kişi bu suçun faili olur.
Fiilin kamu görevlisine karşı işlenmesi suçun vücut bulması için yeterli değildir. Kamu görevlisinin görevi kapsamına giren bir işi ifa ettiği sırada, kendisine karşı cebir veya tehdit kullanılmalıdır. Kamu görevlisi, görevi başında değilken veya kendi görev kapsamına girmeyen bir işi yaparken aleyhine işlenen fiiller görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturmaz. Örneğin, Yargıtay haciz uygulaması sırasında sadece icra memurunun görevi kapsamına giren bir iş yaptığını, haciz uygulamasının, haciz mahallinde hazır bulunan avukatın görevi kapsamına giren bir iş olmaması nedeniyle avukata karşı işlenen suçu görevi yaptırmamak için direnme suçu değil; sadece kamu görevi nedeniyle kasten adam yaralama suçu olarak kabul etmiştir.
Kamu görevi ifa edilip bittikten sonra kamu görevlisine karşı işlenen cebir veya tehdit, görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturmaz. Örneğin, polis memuru bir kişiyi yakalayıp polis aracına koyduktan sonra, polisle yaşanan tartışma neticesinde polis memuruna saldırılması görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturmaz.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunda kullanılan cebir veya tehditin belli bir yoğunluğa ulaşması şarttır. TCK md. 106/1’de tanımlanan tehdit suçu için öngörülen fiillerin kamu görevlisine karşı görevini yaptırmamak amacıyla işlenmesi halinde suçun meydana geleceği tartışmasızdır. Cebir fiili açısından dikkat edilmesi gereken nokta, cebir fiili, TCK md.108’de düzenlenen cebir suçu seviyesine varmasa dahi görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturur. Örneğin, görevini yapan polis memurunu tutmak, itmek, hafif bir şekilde boğuşarak polisin yakaladığı kişinin kaçmasına imkan sağlamak, kasten yaralama veya cebir suçunu oluşturmazken; cebir suretiyle görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturur.
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunda Haksız Tahrik
Haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi halinde ceza sorumluluğunu azaltan bir ceza indirimi nedenidir.
Kamu görevlisi görevini ifa ederken yasaya uygun bir şekilde hareket etmek zorundadır. Kamu görevlisinin muhatap olduğu kişilere karşı haksız bir şekilde hakaret etmesi, zor kullanması veya başkaca şekillerde söz ile tahrik etmesi halinde, kendisine karşı suç işleyen kişi haksız tahrik ceza indirimi hükümlerinden yararlanır. Bu konuya dair Yargıtay içtihatlarına aşağıda yer verilmiştir.
GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME (MUKAVEMET) SUÇU VE YARGITAY KARARLARI
Cebir ve Tehdit Aşamasına Varmayan Karşı Koyma – Yargıtay 18.Ceza Dairesi – Karar : 2019/12775
“TCK’nın 265. maddesinde “görevi yaptırmamak için direnme” başlığıyla “seçenekli hareketli” ve “amaçlı bir fiil” olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının “cebir veya tehdit” şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alındığında, olay günü … ‘ın kullanmış olduğu araçta kaçak orman emvali olduğunun tespit edilmesi üzerine başlatılan soruşturma nedeniyle olay yerine gelen sanığın katılana yönelik “ne oluyor burda biz vatan haini miyiz” demesi üzerine olay yerinden uzaklaştırmaya çalışıldığı esnada katılana yönelik “benim savcı tanıdıklarım var, çevrem var, sana bunun hesabını soracağım” demek suretiyle direndiğinden bahisle hakkında mahkumiyet kararı verilmiş ise de, sanığın sözlerinin bir bütün halinde Anayasal şikayet hakkını kullanacağını bildirme niteliğinde olduğu ve sonuç almaya elverişli, objektif olarak katılan üzerinde ciddi bir korku veya endişe doğuracak nitelikte olmadığı, ayrıca tüm dosya kapsamı ile sanığın katılana yönelik görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olabilecek cebir veya tehdit niteliğinde herhangi bir davranışının da bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi bozma nedenidir”
Failin Kamu Görevlisine Yönelmeyen Hareketleri Suç Oluşturmaz – Yargıtay CGK – Karar : 2017/330
“12.08.2007 günü yapılan trafik denetimlerinde sanığın kullandığı aracın saat 05.00 sıralarında durdurulduğu, alkollü olduğu anlaşılan sanığın alkolmetreye üflemek istememesi üzerine Merkezefendi Polis Merkezine götürüldüğü, alkol muayenesinin yapılması için Adli Tıp Kurumuna sevk edilmek üzere ekip aracına bindirilmeye çalışılan sanığın aniden geriye dönüp arkasındaki nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kafa atarak kırdığı olayda;
Sanığın sadece nöbet kulübesinin camlarını kırdığına dair savunmaları, bu savunmaları doğrulayan katılan ve şikâyetçinin anlatımları ile olay yeri ve yakalama tutanağı içeriği birlikte dikkate alındığında; sanığın nöbet kulübesinin kapı ve pencere camlarını kırması şeklindeki eyleminin mala zarar verme niteliğinde olduğu ve görevi yaptırmamak için direnme suçunun hareket unsurlarını oluşturan kamu görevlisine karşı tehdit veya cebir kullanması kapsamında değerlendirilemeyeceği cihetle üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir”
Kasten Yaralama Suçunun Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçuyla Birlikte İşlenmesi – Yargıtay 3. Ceza Dairesi – Karar : 2019/14648
“Olay tarihinde sanığın kullandığı arabası ile hasta olan babasını … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine götürdüğü sırada, giriş yapmak için bekleyen araçların önüne geçtiği ve yerleşkeye giriş yapmak istediği, görevli polis memuru katılan…’ın aracın girişine izin vermeyerek sıraya geçmesini istediği, bunun üzerine, sanığın araçtan inerek katılan ile tartışmaya başladığı, işlem yapılmak üzere görevli polis memuru tarafından alınan aracına
ait ruhsatı geri almaya çalıştığı, katılanı yakasından tutarak ittirdiği ve eliyle vurmak suretiyle basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu haliyle sanığın eylemlerinin bir bütün halinde cebir suretiyle memura görevini yaptırmamak için direnme eylemini oluşturduğu, somut olayda sanığın görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği sırada görevli polis memuru katılan …‘a karşı basit yaralama suçunu işlediği sabit ise de, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 265/5. maddesindeki “Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindeki düzenlemesi nazara alındığında, yaralama eyleminin görevi yaptırmamak için direnme suçunun şiddet unsurunu teşkil etmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 42. maddesi gereğince yaralama suçundan ayrıca mahkûmiyet hükmü kurulamayağı gözetilmelidir”
Polisin Dur İhtarına Uymama Direnme Suçu Oluşturmaz – Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/16891 E. , 2022/16976 K.
“TCK’nın 265. maddesinde “görevi yaptırmamak için direnme” başlığıyla “seçenekli hareketli” ve “amaçlı bir fiil” olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının “cebir veya tehdit” şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı göz önüne alınmalıdır. Sanığın, polis memurlarının dur ihtarına uymayarak araçla kaçması şeklinde gerçekleşen eyleminde, görevi yaptırmamak için direnme suçunun ne şekilde oluştuğu yöntemince açıklanıp tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, bozam nedenidir ” şeklindedir.
9-)KAMU GÖREVİNE AİT ARAÇ VE GEREÇLERİ SUÇTA KULLANMA
Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma
Madde 266- (1) Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
Madde metninde, kamu görevlisinin görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanması, ilgili suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için, kanunda kamu görevlisi sıfatının ilgili suçun bir unsuru olarak öngörülmemiş olması gerekir.