Kamunun güveni kavramı; hukuki anlamda ispat gücü olan şeylere duyulan genel güveni ifade etmektedir. Toplumun inanma ve bireyin aldatılmama hakkı kamu güvenini oluşturur. Kamunun güvenine karşı suçlar, geniş anlamda sahtecilik suçlarıdır. Kamu güvenine karşı işlenen suçlarda ihlal edilen hukuki değer, toplumun genel güveni olarak adlandırabileceğimiz kamusal güvendir. Bu güven, ekonomik ve hukuki ilişkilerin inanılırlığını kapsayan genel bir menfaattir. Kamu güvenine karşı işlenen suçlarla mücadelede suçun önlenmesiyle birlikte toplumun güveni korunurken, aynı zamanda hukuki süreçlerde kullanılan kanıtların güvenilirliği de sağlanmış olur. Bu bağlamda ilk olarak,
Parada sahtecilik
Madde 197- “(1) Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Madde metninde parada sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
Suçun konusu paradır. Paranın, madeni veya kağıt para ya da millî veya yabancı para olması arasında fark gözetilmemiştir. Suç konusu paranın kanunen tedavülde bulunması gerekir. Bu nedenle, tedavülden kaldırılmış ve örneğin antika özellik taşıyan paranın sahte olarak üretilmesi, ancak dolandırıcılık suçu bağlamında değerlendirilebilir.
Söz konusu suçu oluşturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiştir.
Sahte paradan söz edebilmek için, üretilen paranın sahteliğinin beş duyu organıyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Başka bir deyişle, tecrübe sahibi olmayan ve parayı özel bir incelemeye tâbi tutmayan bir kimsenin bu parayı gerçek para olarak kabul etmesinin olanaklı bulunması gerekir. Gerçek para olmadığı ilk bakışta anlaşılabilen durumlarda, suçtan söz edilemez. Başka bir deyişle, para görüntüsü taşımakla birlikte aldatıcılık özelliği olmayan kağıt veya maden parçası, bu suçun konusunu oluşturmaz. Bu hususu vurgulamak için uygulamamızda sahte paranın “sürüm yeteneği”nden söz edilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında sahte parayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu suçun oluşabilmesi için, kabul edilen paranın sahte olduğunun bilinmesi gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen paranın bu niteliğinin öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, kişi sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalışmaktadır.
Parada sahtecilik suçu kamu güvenine karşı işlenen suçlardan olup zarar görme tehlikesi altında bulunan ve kamu güveni zedelenen tüm toplum bu suçun mağduru durumundadır. Bununla birlikte sahte paranın kullanılması hâlinde bireyler de zarara uğramaktadırlar. Parada sahtecilik suçunun maddi konusu para ya da paraya eşit sayılan değerlerdir. Para Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde “Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı.” olarak tanımlanmıştır. Paranın gerçekliğine ve üzerinde yazılı değerine duyulan güven, ekonomik hayatta ödeme vasıtası olan işlevinin sürmesini sağlamaktadır. (Osman Yaşar- Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, 5. Cilt, Ankara, 2014, s. 6048.) Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi suça konu para tedavülde bulunmak kaydıyla milli ya da yabancı bir ülkeye ait kağıt veya madeni para olabilir. Bununla birlikte alışverişlerde kullanılabilen fiş, marka, kupon gibi şeyler bu suç kapsamına girmemektedir.
Parada sahtecilik suçunun oluşabilmesi için aldatma yeteneğinin varlığı gerekmektedir. Mülga 765 sayılı TCK’nın 321. maddesinde; “Taklit ya da tağyir edilen paranın kalplığı kolaylıkla anlaşılabilir surette ise geçen maddelerdeki cezalar üçte bire kadar indirilir.” şeklindeki düzenlemede paranın kalplığı yani “sürüm yeteneği” nin bulunmaması bir indirim sebebi olarak öngörülmüşken 5237 sayılı Kanun’un 197. maddesinin gerekçesinde sürüm yeteneği ile kandırma yeteneğinin aynı anlamda kullanıldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla suç tarihinde sürüm yeteneği olmayan sahte para nedeniyle fail hakkında ceza indirimine gidilmeyecek beraatine karar verilecektir. Bu durumda sahte paradan bahsedilebilmesi için aldatma kabiliyetinin beş duyu organıyla fark edilmemesi ve CMK’nın 73. maddesi kapsamında yetkili kurumların merkez ve taşra birimleri tarafından sahteliğin tespit edilmesi gerekmektedir.
Parada sahtecilik suçu seçimlik hareketlerle işlenebilen suçlardan olup bu seçimlik hareketler TCK’nın 197. maddesinin 1. fıkrasında “… memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, … cezalandırılır.” şeklinde sayılmıştır. Suçun oluşması için sayılan eylemlerden bir tanesinin gerçekleştirilmesi yeterli olup ayrıca paranın tedavüle sürülmesi zorunlu değildir. Bununla birlikte birden çok seçimlik hareket birlikte işlenmesi hâlinde cezanın bireyselleştirilmesi sırasında TCK’nın 61. maddesi gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması gerekmektedir.
Ayrıca, tipe uygunluk bakımından “sahte parayı tedavüle koyma” eylemine ayrıca değinmek faydalı olacaktır. Sahte parayı tedavüle koymak onu ekonomik hayata dahil etmek, piyasada kullanılmasını sağlamak anlamına gelmekte olup diğer seçimlik hareketlerin aksine zarar doğurma riski en yüksek olan eylem şeklidir. Bu seçimlik harekette suç teşkil eden davranış sahte parayı tedavüle koyma/sürme olup tedavül görmesini sağlaması gerekli değildir. Tedavüle koyma eylemi, failin sahte parayı bu amaçla muhatabına vermesi ile tamamlanır. (Osman Yaşar- Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, 5. Cilt , Ankara, 2014,s 6054.)
Bu bağlamda Parada Sahtecilik Suçu Emsal Yargıtay Kararları Şöyledir:
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12916 Karar: 2018/199 Tarih: 11.01.2018
“Sanık hakkında 09.07.2012 tarihinde işlediği aynı suçtan Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca 01.10.2012 tarihli ve 2012/6795 soruşturma, 2012/2401 esas ve 2012/157 sayılı iddianame düzenlenerek kamu davası açıldığı, parada sahtecilik suçlarının kesintisiz suçlardan olduğu, iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesintinin oluştuğu, sanığın mükerrer cezalandırılmasının önlenmesi bakımından iddianamesi daha önce düzenlenen Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/03/2013 tarihli ve 2012/203 esas, 2013/131 karar sayılı dosyası üzerinde birleştirme işlemi yapılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde her üç dosyadan ayrı ayrı sanığın mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle; 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 29.11.2016 gün ve 2016/1936 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 13.12.2016 gün ve KYB/2016…395001 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Aynı anda üretilen, nakledilen, ülkeye sokulan paraların tümü tek bir suç oluşturmaktadır. Sayılan fiillere katılmadan, yasal olmayan yollardan elde edilen bir miktar sahte para ve paraya eşit sayılan değerlerin kullanıma sunulması ise, “tedavüle koymak” fiilini oluşturmakta ve niteliği itibariyle sürekliliği gerektirmesi nedeniyle tek bir suçu teşkil etmektedir. Ancak bu durum, yıllarca devam eden fiilin her zaman tek bir suçu oluşturacağı şeklinde de yorumlanmamalıdır. Fiili veya hukuki kesintinin varlığı halinde ayrı suçların oluştuğu kabul edilmelidir. Hukuki kesinti iddianamenin düzenlenmesi, mahkumiyet kararı, vazgeçme üzerine verilen düşme kararı, af yasası gibi durumların ortaya çıkması ile gerçekleşmektedir. Fiili kesinti ise failin eylemine ara vermesi veya tutuklanması, askere gitmesi, uzun süre hastanede yatması gibi bir nedenle eylemin sürdürülememesi hallerinde meydana gelmektedir. Bu durumlarda eylemlerin gerçekleştirildiği yer ve araya giren zaman aralığı, yeni bir suç işleme kastı, fiili kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir.
Somut olaya bakıldığında ise; hükümlünün 09.07.2012 günü Adıyaman ilinde parada sahtecilik suçunu işledikten sonra aynı tarihte suça konu sahte para ile birlikte yakalanıp serbest bırakıldığı,15.08.2012 tarihinde Bandırma ‘da gerçekleştirdiği eylem nedeniyle aynı gün yakalanıp göz altına alındıktan sonra sorgu aşamasında serbest bırakıldığı; 05.09.2012 günü İstanbul’da sahte paralar ile yakalanıp gözaltına alındıktan sonra serbest kaldığının anlaşılması karşısında; yeni bir ortamda daha rahat ve kolay hareket edeceği, aranmadığı, tanınmadığı düşüncesiyle yenilenen suç kastıyla eylemlerini gerçekleştirdiği, bu nedenle her üç olay arasındaki zaman ve mekan farkı ve fiili kesintinin gerçekleşmiş olması da gözetildiğinde temadinin kesildiği ve fiili nedenle kesilen temadiden sonra sanığın gerçekleştirdiği her bir eyleminin yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında ortaya çıktığı, bu itibarla, sanığın Adıyaman, Bandırma ve İstanbul’da farklı tarihlerde gerçekleştirdiği eylemlerinin birbirinden bağımsız, ayrı suçları oluşturup sanık hakkında açılmış bulunan mükerrer dava bulunmadığından, mahkemelerin uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi .”
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/14148 Karar: 2017/8066 Tarih: 06.06.2017
“1- ) Sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
5237 Sayılı TCK’nin 86/2. maddesi uyarınca kasten yaralama suçu uzlaşma kapsamında ise de, 5271 Sayılı CMK’nin 253/3. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında olmayan sahte parayı tedavüle koyma suçu ile birlikte işlenmesi sebebiyle, tebliğnamenin kasten yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmüne dair bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas – 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme aykırı ONANMASINA,
2- ) Sanık hakkında sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı sahte olduğunu bilerek tedavüle koyma suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
a- ) Parada sahtecilik suçundan hüküm kurulurken, sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK’nin 197/1. maddesi kapsamında sahte parayı tedavüle koyma suçunu oluşturabileceği, bu sebeple delillerin değerlendirilmesinin Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine girdiği gözetilmeksizin, görevsizlik kararı verilmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,
b- ) Kabule göre; Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas – 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi nedeniyle, hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerle, 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 326/ son maddesi uyarınca sanığın ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/5651 Karar : 2018/8634 Tarih : 10.09.2018
“I- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
24/06/2014 tarihli oturumda adli emanette kayıtlı suça konu sürücü belgesi getirtilerek yapılan mahkeme gözleminde Elazığ Palu doğumlu … adına düzenlenmiş sürücü belgesinin üzerinde resim ve resim üzerindeki soğuk mührün görülebildiği, sürücü belgesinin mevcut hali ile normal bir sürücü belgesi görünümü verip iğfal kabiliyetine haiz olduğunun belirtilmiş olması ve dosya arasında mevcut suça konu belgenin fotokopisinden de fotoğraf üzerindeki soğuk mühür izinin görüldüğünün anlaşılması karşısında; tüm delillere ve CMK’nun 217. maddesi uyarınca duruşmada edindiği kanaate göre değerlendirerek sanığa yüklenen “resmi belgede sahtecilik” suçunun sabit olduğuna karar veren mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre Cumhuriyet Savcısı ile sanığın bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddiyle hükmün ONANMASINA,
II- Parada sahtecilik suçundan kurulan hükme gelince;
1- Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; başka bir şahıs hakkında yapılan ihbar üzerine yakalanan sanığın yapılan üst aramasında suça konu paranın ele geçmesi, sanığın aşamalarda parayı yaptığı bir iş karşılığında aldığını ve sahte olduğunu bildiğini savunması karşısında sahte olduğunu bildiği parayı muhafaza eden sanığın eyleminin TCK.nun 197/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
2- Suça konu sahte paranın, 5237 sayılı TCK.nun 54. maddesi uyarınca
müsaderesine karar verildikten sonra, 5320 sayılı Yasının 17. maddesi uyarınca Merkez Bankasına gönderilmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 10/9/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/6193 Karar : 2016/8732 Tarih : 17.11.2016
“Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 19/01/2015 tarih ve 2015/8 sayılı kararının Yargıtay Ceza Daireleri işbölümünü düzenleyen II nolu bölümün, ortak hükümler başlığının 3. bendinde, “Daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde, 28.06.2014 tarihinden önce düzenlenen tebliğnameler bakımından iddianame veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirmeye göre görevli daire belirlenir. Bu tarihten sonra düzenlenen tebliğnameler bakımından ise mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda da iddianame veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.
Temyiz incelemesine konu suçlardan parada sahtecilik suçunun cezası TCK’nın 197/1 maddesinde iki yıldan oniki yıla kadar; nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası ise aynı kanunun 158/1-d-e-son maddesi uyarınca üç yıldan yedi yıla kadar; resmi belgede sahtecilik suçunun cezası ise iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasından ibaret ve tebliğname tarihinin de 27.02.2014 olduğu gözetildiğinde;
İddianamedekii nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (8.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili daireye TEVDİİNE, 17/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir.
Paraya eşit sayılan değerler
Madde 198- (1) Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınları, para hükmündedir.
Madde metninde paralara eşit sayılan değerler belirlenmiştir. Bu değerler, para değildir, ancak, bunlar da, herhangi bir devir ve ciro işlemine ihtiyaç bulunmaksızın, elden ele geçer ve gerektiğinde tediye vasıtası fonksiyonunu görürler; örneğin teminat olarak yatırılmaları olanaklıdır.
Hükûmet tarafından ihraç olunan bonolar, hisse senetleri, tahvil ve kuponların bu madde gereğince para gibi sayılmaları için başta gelen koşul, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca çıkarılmış ve Devlet Hazinesinin borçlandırılmış olmasıdır. Bu itibarla kamu iktisadî teşekküllerince ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çıkarılan ve hamile yazılı bulunan bonolar madde kapsamına girmez.
Yetkili kurumlar tarafından çıkarılan ve kanunen tedavül eden senetlerin madde kapsamına girebilmesi için, özel bir kanunla, ilgili kuruluşa kanunen böyle bir yetki verilmesi ve kuruluşlarca çıkarılan senedin kanunen tedavül etmesi yani kabulünün zorunlu olması gerekir. Bu gibi evrakı kağıt paralardan ayıran husus, kâğıt paraların altınla veya madenî parayla değiştirilmesi talep edilmediği hâlde, yetkili kuruluşlarca çıkarılan bu gibi evrakın ya ibrazında veya belirli bir vadenin gelmesinde madenî veya kağıt para ile değiştirilmesinin olanaklı bulunmasıdır.
Maddede ayrıca millî ziynet altınlarından söz edilmekle beraber altın paradan ayrıca bahis edilmemiştir. Gerçekten, ister millî ister yabancı altın para “para” olmak vasfını muhafaza etmekte yani ülkemizde veya yabancı ülkede kanunen tedavülde bulunmakta ise, bunun diğer paralardan farkı olmaz. Altının borsalarda değer kazanması veya kaybetmesi yani altın paranın üzerinde yazılı nominal değerinden farklı bir kıymetle tedavül etmesi onun “para” olmak vasfına halel vermez. Buna karşılık, ülkemizde alınıp satılmakta olan ziynet altınlar, kanunen tedavül etmediklerinden “para” sayılmadıkları ve fakat bunların taklit veya tağyiri olanaklı bulunduğundan, bunlar hakkında son fıkraya ayrıca hüküm konulmuştur.
“Paraya Eşit Sayılan Değerler Suçu” Emsal Yargıtay Kararları şöyledir:
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/19717 Karar : 2017/6160 Tarih : 15.02.2017
“Dolandırıcılık suçundan sanıkların mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanıklar müdafiileri ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanıkların işbirliği içinde müştekiye sahte olduğunu bildikleri altınları 10.000 TL değerinde satarak aldattıklarının iddia edildiği olayda, bilirkişi raporunda suça konu sahte altınların reşat altını olduğunun belirtilmesi karşısında, sanık hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açılmış ise de,5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 198. maddesinde yer alan, “Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile millî ziynet altınları, para hükmündedir.” şeklindeki düzenleme sebebiyle, milli ziynet altınları hakkında yapılan sahteciliğin, aynı Kanun’un 197/1. maddesi hükmü gereğince “parada sahtecilik” suçu kapsamında kaldığından, eylem nedeniyle mevcut delillerin takdir ve değerlendirilmesinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup sanıklar müdafiileri ve Cumhuriyet Savcısı temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 15/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/13979 Karar: 2011/10083 Tarih: 26.09.2011
Bilirkişi raporları ile beyanlar arasındaki çelişkiler gözetilerek sanıktan ele geçen sahte altınların sikke veya reşat altını ve buna bağlı olarak da 5237 Sayılı T.C.K.nun 198. madde de belirtilen “Milli ziynet altınları” kapsamında olup olmadığının Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünden alınacak rapor ile saptanıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, yazılı biçimde eksik araştırmayla mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 321 maddesi gereğince (BOZULMASINA), 26.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Kıymetli damgada sahtecilik
Madde 199- (1) Kıymetli damgayı sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte olarak üretilmiş kıymetli damgayı bilerek kabul eden kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Damgalı kağıtlar, damga ve posta pulları ve muayyen bir miktar vergi veya harcın ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pullar, kıymetli damga sayılır.
Madde metninde kıymetli damgalarda sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
Kıymetli damga esasta, bir vasıtalı verginin veya harcın ödendiğini gösteren belgedir. Özel kanunlar bir takım işlemlerin bu gibi damgaları içeren kağıtlar üzerine yazılmasını veya bu işlemlerin onaylanması için belirli değerde damga pulunun işlemler üzerine yapıştırılıp imha olunmasını yahut posta hizmetlerinden yararlanmak isteyen kimsenin, idarece saptanan değerde posta pulunu hizmetin konusunu teşkil eden mektup veya paket üzerine yapıştırmasını zorunlu kılar. Böylece sözü edilen kağıtlarla pullar, bir vergi veya harcın ödendiğini belgeler; bununla beraber kıymetli damgaların, üzerlerinde taşıdıkları nominal değerle alınıp satıldıkları ve çok kere, bir ödeme vasıtası olarak tedavül ettikleri, ayrıca bu gibi damgaları basmak veya piyasaya sürmek tekelinin de Devlete ait olduğu bilinmektedir. İşte bu iki vasıf, kıymetli damgaları bir vergi veya harcın ödendiğini gösteren bir makbuz olmaktan çıkarmakta ve paraya yaklaştırmaktadır. Bu nedenle, kıymetli damgalarda sahtecilik fiilleri, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Suç konusu kıymetli damganın, suç tarihinde kullanılabilir olması gerekir. Kıymetli damganın millî olması koşulu aranmamış, yabancı kıymetli damgalar da, tıpkı paralar gibi korunmuştur.
Söz konusu suçu oluşturan seçimlik hareketler, sahte olarak üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme ve tedavüle koyma olarak belirlenmiştir. Sahte kıymetli damgayı tedavüle koymak, bunu kullanmayı, sarf etmeyi ifade eder. Sahte damga pulunu bir makbuza veya sahte posta pulunu bir zarfa yapıştıran kimse, bu pulu elinden çıkarmış yani tedavüle koymuş olur. Daha önce kullanılmış olan bir kıymetli damganın, üzerindeki kullanıldığına dair işaret silinerek tekrar kullanılması hâlinde de, sahte damgayı tedavüle koymak söz konusudur.
İkinci fıkrada sahte kıymetli damgayı kabul etmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu suçun oluşabilmesi için, kabul edilen kıymetli damganın sahte olduğunun bilinmesi gerekir; yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Üçüncü fıkrada ise, sahteliği bilinmeden kabul edilen kıymetli damganın bu niteliğinin öğrenilmesine rağmen tedavüle konulması, birinci fıkraya göre daha az cezayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, kişi sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı, bu özelliğini öğrendikten sonra elinden çıkarmaya çalışmaktadır.
Maddenin son fıkrasında kıymetli damga sayılacak damgalı kağıt ve pullar belirlenmiştir. Bir değerin pullara eşit tutulabilmesi için, hem aynı işlevi yapması hem de özel bir kanunun bu gibi değerlerin çıkarılmasına izin vermiş bulunması gerekir. Bu itibarla, posta kartı, pula eşit bir değerdir. Ancak, posta pulunun fonksiyonunu yapmayan ve çeşitli kuruluşlarca çıkartılıp da, posta pulları yanında zarflara yapıştırılan ve esasta pulu çıkaran kuruluşa bir teberru niteliğinde bulunan pullar bu tanıma girmez; meğer ki özel kanun bu gibi pulları içermeyen zarf veya paketlerin posta hizmetlerinden yararlanamayacaklarını veya bu gibi pulların Devletçe çıkarılan pullara eşit tutulduğunu belirtmiş olsun.
Kıymetli Damgada Sahtecilik Suçu Emsal Yargıtay Kararları şöyledir:
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/15530 Karar: 2014/18398 Tarih: 10.07.2014
“1- ) Kıymetli damgada sahtecilik suçunun gerekçesinde, “kıymetli damgaların bir vasıtalı verginin veya harcın ödendiğini belgelemekle birlikte üzerlerinde taşıdıkları nominal değerle alınıp satıldıkları ve çok kere bir ödeme vasıtası olarak tedavül ettikleri, bu özelliklerinin de kıymetli damgaları bir vergi veya harcın ödendiğini gösteren bir makbuz olmaktan çıkardığı ve paraya yaklaştırdığı, bu sebeple de kıymetli damgalarda sahtecilik fiillerinin ayrı bir suç olarak tanımlandığının” belirtilmesi karşısında, 7.10.2011 tarihli kriminal raporda aldatma kabiliyetine haiz oldukları belirtilen araç muayene pullarının bu vasıflara sahip olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından; belgelerde yapılan sahteciliğin aldatma yeteneği bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin mahkemeye ait olması karşısında, emanete kayıtlı suça konu araç muayene pullarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özellikleri duruşma tutanağına yazılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- ) 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden, iddianamede gösterilmeyen 5237 Sayılı T.C.K.nun 199/1. maddesi uyarınca cezalandırılması suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması,
3- ) Sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın mahkumiyet niteliğinde bulunmadığı gözetilerek engel sabıkası bulunmayan sanık hakkında, 5271 Sayılı C.M.K.nun 231/6-b madde, fıkra ve bendi uyarınca, kişilik özellikleriyle duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda oluşan kanaate göre hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. 326. maddeleri gereğince BOZULMASINA, 10.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi – Karar: 2014/18398
“Kıymetli damgada sahtecilik suçunun gerekçesinde, “kıymetli damgaların bir vasıtalı verginin veya harcın ödendiğini belgelemekle birlikte üzerlerinde taşıdıkları nominal değerle alınıp satıldıkları ve çok kere bir ödeme vasıtası olarak tedavül ettikleri, bu özelliklerinin de kıymetli damgaları bir vergi veya harcın ödendiğini gösteren bir makbuz olmaktan çıkardığı ve paraya yaklaştırdığı, bu sebeple de kıymetli damgalarda sahtecilik fiillerinin ayrı bir suç olarak tanımlandığının” belirtilmesi karşısında, 7.10.2011 tarihli kriminal raporda aldatma kabiliyetine haiz oldukları belirtilen araç muayene pullarının bu vasıflara sahip olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından; belgelerde yapılan sahteciliğin aldatma yeteneği bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin mahkemeye ait olması karşısında, emanete kayıtlı suça konu araç muayene pullarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özellikleri duruşma tutanağına yazılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır” şeklindedir.
Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar
Madde 200- (1) Paralarla kıymetli damgaların üretiminde kullanılan alet veya malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
Para ve kıymetli damgaların sahte olarak üretiminde kullanılan alet veya malzemenin imali, ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi de suç sayılmıştır. Esasta sahtecilik suçlarının hazırlık hareketlerini oluşturan bu gibi fiillerin başlı başına cezalandırılması, bunlara bir an önce müdahale edilmesindeki zorunluluktan kaynaklanmaktadır.
Suçun konusunu oluşturan alet veya malzemenin, sahte para veya kıymetli damgalarda sahtecilik amacıyla imali, ithali, satılması, devredilmesi, alınması ve muhafaza edilmesi, bu suçu oluşturacaktır. Bu itibarla, somut olayda belirtilen amacın suçun manevî unsuru bağlamında özellikle araştırılması gerekir.
Para ve Kıymetli Damgaları Yapmaya Yarayan Araçlar Emsal Yargıtay Kararı şöyledir:
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17972 Karar : 2015/2991 Tarih : 29.06.2015
“Resmi belgede sahtecilik suçundan açılmış bir dava ve verilmiş bir hüküm olmadığı halde, gerekçeli karar başlığında resmi belgede sahtecilik suçunun da yazılması suretiyle yapılan hatanın mahallinde düzeltilmesi ve ayrıca sanıklar …, …, …, …, … ve … haklarında, 5237 sayılı TCK’nın 200. maddesinde düzenlenen “para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçları izinsiz olarak üretme, ülkeye sokma, devretme” suçundan da dava açıldığı halde, herhangi bir karar verilmemiş ise de zamanaşımı süresi içerisinde buna ilişkin bir kararın verilmesi mümkün görülmüştür.
Sanık … müdafiinin 24.10.2011 havale tarihli dilekçeyle temyiz isteminden vazgeçtiğini belirtmesi ve vekaletnamesinde bu hususta özel yetkili kılınmış olduğunun anlaşılması karşısında, bu sanık yönünden katılan vekilinin temyiz talebi üzerine yapılan incelemede;
1- Katılan … vekilinin, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçlarından sanıklar haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik yaptığı temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Sanıklara atılı bulunan suçlardan doğrudan zarar görmeyen …nin bu suçlara ilişkin davaya katılamaya hak ve yetkisi bulunmadığı gözetilmeden katılma kararının verilmesi hukuken geçersiz ve yok hükmünde olduğu ve temyiz hakkı vermeyeceğinin anlaşılması karşısında; … vekilinin anılan suçlardan kurulan hükümlere yönelik yaptığı temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Kıymetli damgada sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet ve beraat hükümlerine yönelik yapılan temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Sanıkların suç örgütü faaliyeti kapsamında, … tarafından …A.Ş isimli firmaya bastırılan ve avukatların vekil sıfatıyla yürüttükleri dava ve takip dosyaları kapsamında müvekkilleri tarafından verilen vekaletnamelerde kullanılmaları zorunlu olan pulları sahte olarak üreterek Türkiye genelindeki avukatlara satmak suretiyle haksız menfaat temin ettiklerinin iddia edildiği olayda;
Sahte olduğu tüm dosya kapsamına göre sabit olan vekaletname pullarını sanıklardan satın aldıkları anlaşılan ve haklarında yürütülen soruşturma kapsamında Adalet Bakanlığı tarafından 28.01.2011 tarihinde soruşturma izni verilen 14 avukat haklarında yürütülen soruşturmalara ayrı bir dosya üzerinden devam edildiğinin anlaşılması karşısında; adı belirtilen avukatlar haklarında yürütülen soruşturma veya kovuşturma dosyasının akıbetinin araştırılarak karara bağlanmamış ise birleştirilmesi, karara bağlanmış olması halinde ise dosyanın getirtilip incelendikten sonra sanıkların hukuki durumlarının takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekili, sanıklar … ve … müdafii, sanıklar … ve … müdafii, sanık … müdafii, sanık …, sanık … ile
müdafii, sanık …, …, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafiileri, sanık … müdafii, sanık … müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”
Etkin pişmanlık
Madde 201- (1) Sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kişi, bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
Madde metninde etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir.
Birinci fıkraya göre, etkin pişmanlık için, sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kişi, bu para veya damgaları tedavüle koymadan ve resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi ve ayrıca, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen paranın ele geçirilmesini sağlaması gerekir. Aksi takdirde, etkin pişmanlıktan yararlanılamaz.
İkinci fıkrada ise ayrı bir etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul veya muhafaza eden kişinin etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için; resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi ve ayrıca, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir.
Mühürde sahtecilik suçu
Madde 202– (1) Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık tarafından kullanılan mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde metninde Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı veya Başbakanlık tarafından kullanılan mührün sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, suç olarak tanımlanmıştır.
Anayasamız kanunları yayınlamak görevini Cumhurbaşkanına verdiği gibi, seçimlerin yenilenmesine, Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmasına, uluslararası antlaşmaların onaylanmasına, Silâhlı Kuvvetlerin kullanılmasına, bireysel özel af çıkarılmasına, bazı görevlere atamalar yapılmasına ve diğer hususlara karar vermek yetkisini de keza Cumhurbaşkanına tanımıştır. Bu gibi işlemleri içeren belgeler Cumhurbaşkanlığı mührü ile mühürlenebileceğinden, maddede bu mühre de yer verilmiştir.
İşlemleri belgelemek (tevsik) maksadıyla kullanılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık mühürleri de madde ile korunmuştur.
İkinci fıkrada, kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührün sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu suçlar için, sahte olarak üretmek veya kullanmak olmak üzere, iki seçimlik hareket öngörülmüştür.
Mühürde Sahtecilik Suçu Emsal Yargıtay Kararları şöyledir:
Yargıtay 8.Ceza Dairesi Esas : 2021/15389 Karar : 2024/2158
“Olay tarihinde ülkemiz sınır kapısından girmek için gümrük bölgesinde pasaport kontrolünde beklemekte olan sanığa ait pasaportun resmi görevlilerce incelenmesinde, sanığa ait pasaportun 30 uncu sayfasında yer alan mührün sahte olduğu ancak ilk görüşte iğfal kabiliyetinin olmadığının değerlendirildiği, sanığın 10.10.2013 tarihinden beri ülkemize giriş yasağının olduğunun tespit edildiği anlaşılmakla beraber, sahte mührün yer aldığı pasaportun Erzurum Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce incelenmesi sonucunda düzenlenen 12.01.2015 tarihli uzmanlık raporunda sahte mühür ile damgalanan pasaportun aldatma kabiliyetinin olduğu ifade edilmiştir.
Mahkemece suça konu pasaportun ilgili sayfasında yer alan sahte mühür izi ile orjinal mühür izinin duruşma sırasında yapılan karşılaştırmasında, sahte mührün ilk görüşte iğfal kabiliyetinin olmadığı ve mührün sanık tarafından damgalanıp damgalanmadığı hususun da şüpheye yer bırakılmayacak şekilde kesin ve net olarak tespit olunamadığı dikkate alınarak sanık hakkında atılı suçtan beraatine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi Esas : 2021/12174, Karar : 2024/371
“Dava konusu olay, sanığın kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak ürettiği veya kullandığı iddiasına ilişkindir.
01.04.2008 tarihli tutanak ile bir otel odasında birlikte konaklayan sanık … ve sahte kimlik kullanan diğer arkadaşları Suat ve … isimli şahıslar hakkında kimlik bilgilerinin kendilerine ait olmadığı yönünde ihbar üzerine bir çay ocağında görülen sanık ve temyiz dışı diğer sanıkların oturdukları masada, Selahattin Ateşoğlu adına sahte kimlik kullanan temyiz dışı sanık …‘a ait olduğu belirtilen torba içerisinde T.C. Sinanbey Muhtarlığına ait mühür, bir adet Sinanbey Mah. Muhtar Y. … ibareli kaşe, bir adet BURSA İNEGÖL SİNANBEY ibareli kaşe, boş nüfus kayıt örneği ve ikamet ilmühaber örneğinin ele geçirildiği belirlenmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığının 02.04.2008 tarihli raporu ile sanık …‘ın kimlik bilgilerini kullandığı Selahattin Ateşoğlu adına düzenlenen nüfus cüzdan örneği ve ikametgah ilmühaberi üzerinde “BURSA İNEGÖL SİNANBEY” ve “SİNANBEY MAH. Muhtar V. …” içerikli kaşe basım izlerinin bulunduğunun tespit edildiği belirlenmiştir.
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün 09.03.2018 tarihli raporu ile bir adet T.C. Sinanbey Mahallesi Muhtarlığı mührü üzerinde yapılan incelemede, mührün Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından imal edilmediği, resmi mühürde bulunması gereken sembollerin (T.C. rumuzu, Ayyıldız sembolü, 1923 tarihi) olması nedeniyle sahte olduğu, lastik malzemeden imal edildiği (Resmi mühürlerin metal malzemeden imal edilir), belgelerde kullanıldıkları takdirde iğfal kabiliyetine haiz olduğu, sahteliğin uzman olmayan kişilerce ilk bakışta anlaşılamayacağı, gönderilen diğer emanet eşyalar üzerinde kurulun görev alanına girmemesi nedeniyle herhangi bir inceleme yapılmadığı belirlenmiştir.
5237 sayılı Kanun’un 202 nci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “…kullanma” fiilinin aynı zamanda sahte mührü elinde bulundurmayı da gerektirdiği, sahte mührün üretimine iştirak edilmese bile sahte mührü bilerek elinde bir süre bulunduran kişinin de üreten ve kullanan failin eylemine iştirak ettiği gerekçesi ile sorumlu tutulacağı cihetle; olay yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı, kriminal rapor, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün raporu, sanık … ve temyiz dışı sanıklar … ve…ın savunmaları ve dava dosyası kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, ortağı olduğu şirketinin icralık mallarını kurtarmak maksadıyla temyiz dışı sanık …‘ın adına sahte işyeri açma ve fatura keserek bu malları satmış gibi göstermek için diğer sanıklar ile bir araya gelen sanığın sahte mührün kendisinin üzerinden çıkmadığına ve haberdar olmadığına ilişkin temyiz sebebi reddedilmiş ve diğer sanıklar ile iştirak halinde bulunan sanığın onaylayıcı nitelikteki T.C. Sinanbey Mahallesi Muhtarlığına ait sahte mührü bulundurmak suretiyle atılı suçu işlediğine dair kurulan hükümde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2018/7689 E. , 2020/16458 K.
“Sanık hakkında mühürde sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde ise;
Sahte nüfus cüzdanı talep belgesini düzenlemekte kullanılan mührün sanığın kendi beyanına göre atması nedeniyle ele geçmemesi karşısında, sahte mührün suça konu resmi belgenin zorunlu tamamlayıcı unsuru olduğu, unsurlarının oluşması halinde kül halinde resmi belgede sahtecilik suçunun oluşacağı, resmi belge düzenlemek amacıyla kullanılan mühürden dolayı mühür bozma suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmediği anlaşıldığından sanığın unsurları oluşmayan mühürde sahtecilik suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir.” şeklindedir.
Mühür bozma suçu
Madde 203- (1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Madde, esasta bir şeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuş mührün kaldırılmasını cezalandırmaktadır.
Gerçekten bu gibi hâllerde mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır. Oysa uygulamada, mühre dokunulmaksızın, durumun değiştirilmemesi hususundaki emre aykırı faaliyetlerin sürdürüldüğü görülmektedir. Bu durumu da ceza yaptırımı ile karşılamak üzere, madde metninde “konuluş amacına aykırı hareket eden” kimsenin de aynı yaptırıma tâbi kılınacağı açıklanmıştır. Böylece örneğin mühür altına alınan nizamlara aykırı inşaat faaliyetine mühre dokunmaksızın devam edilmesi, mührün fekki gibi ceza yaptırımına tâbi olacaktır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde, esasta bir şeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, Kanun’un veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuş mührün kaldırılmasını veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesini cezalandırmaktadır. Mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır.
Mühür, Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak ya da yetkili makamın emri gereğince konulmalıdır. Ancak yetkili makama mühürleme emri verme yetkisinin de yine kanunla verilmiş olması gerekmektedir. Mühür koyma gerekliliği doğrudan kanundan kaynaklansa bile mührü koyma işlemi buna yetkili olan kişilerce yerine getirilmelidir.
Mühür bozma suçu, mührün kaldırılması veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile oluşmaktadır.
Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir.
Suçun seçimlik hareketlerinden ilki, kanun veya yetkili makamın emri ile konulan mührün kaldırılmasıdır. Mührün kaldırılması fiili, mührün konulduğu eşya üzerinden sökülmesi ya da bozulması şeklinde işlenebilir.
Suçun oluşumu açısından diğer seçimlik hareket ise; mührün konuluş amacına aykırı davranılması olarak düzenlenmiştir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilmesinde, konulan mührün fiziken kaldırılması suçun oluşması açısından şart değildir. Örneğin, mührün bir faliyetin engellenmesi için konulması hâlinde, mühür sökülmese bile faliyete devam edilmesi durumunda suç oluşabilecektir.
Mühür bozma suçu yalnızca kasten işlenebilir; genel kast yeterli olup saik önemli değildir. Failin, mührün yetkili merci tarafından konulduğunu, bu mührün eşyanın varlığını koruma veya varlığını sürdürme amacını güttüğünü, yaptığı hareketin mührü kaldırmaya yönelik olduğunu veya mührün konuluş amacına aykırılık oluşturduğunu bilmesi ve bu hareketi istemesi gerekir. Mühür bozma suçunun kasıt unsurunun varlığından söz edilebilmesi için sanığın mühürleme işleminden haberdar olması yeterli olup ayrıca mühürlüme tutanağının tebliğine ilişkin yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Mühür Bozma Suçu Yargıtay Kararları şöyledir:
Ceza Genel Kurulu – Karar : 2018/691
“Sanığın, borcunu ödememesi nedeniyle iş yerinde kullandığı elektriğin 18.10.2011 tarihinde katılan şirket görevlilerince kesilerek elektrik sayacının mühürlendiği, 22.10.2011 tarihinde sanığın iş yerinde yapılan kontrolde ise, borcundan dolayı kesilen elektriğin kullanıldığının tespit edildiği olayda; sanığın aşamalarda, yetiştirmesi gereken işleri olması sebebiyle mührü bozup elektriği kullandığını savunarak gerçekleştirdiği eylemi kabul etmesi, kesilen elektriğin de daha sonra kullanılmaya devam edildiğinin tespit edilmesi karşısında, sanığın kullandığı elektriğin katılan şirket görevlileri tarafından kesildiğinden ve dolayısıyla elektrik sayacının mühürlendiğinden haberdar olduğu, mühürleme işleminden haberdar olmasına rağmen mührün konuluş amacına aykırı hareket ederek kesilen elektriği açıp kullandığı, mühürleme tutanağının tebliğ zorunluluğunun da bulunmadığı gözetildiğinde, atılı suçun bütün unsurları ile oluştuğu kabul edilmelidir.”
Ceza Genel Kurulu – Karar : 2018/427
“Sanığın, katılan Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin özelleştirilmesinden sonra iş yerinde kullandığı elektrik bedelini ödememesi nedeniyle şirket görevlileri tarafından sayaca konulan mühre rağmen kaçak elektrik kullandığı olayda; mühür bozma suçunun oluşabilmesi için mühürleme yetkisinin kanunla verilmesi zorunlu olup mühürlemeyi yapan şirkete kanunla böyle bir yetki verilmediğinden ve yetkili makamların emri uyarınca bir mühürleme işlemi bulunmadığından mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.”
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4226 Karar: 2017/9372 Tarih: 25.09.2017
“Mahkemece, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iadesinden önce verilen 23.06.2010 tarihli hüküm ile sanık hakkında karşılıksız yararlanma suçundan beraat kararı verildiği ve bu kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğinin anlaşılması karşısında; karşılıksız yararlanma suçundan verilen 19.06.2013 gün ve 2013/65 E. 2013/432 K. sayılı beraat kararları hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde olduğundan, hukuken varlık kazanmayan bir kararın da temyiz davasına konu edilmesi mümkün olmadığından, katılan vekilinin, yeniden verilen beraat kararına dair 2. hükme yönelik, konusu bulunmayan temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollaması ile 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2-)Sanığın mühür bozma suçundan verilen 23.06.2010 tarih 2010/143E- 2010/387K sayılı hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Mühür bozma suçunun fiil öğesi bağlamında hukuka aykırılık unsurunun oluşması için, mühürleme yetkisinin kanuni dayanağının bulunmasının zorunlu olduğu, elektrik idaresinin ise özelleştirildiği bu sebeple kayıt dışı elektrik kullanımının engellenmesini sağlayan mühürlemenin kamu güvencesine haiz olmadığı, ilgili kanunlarda özel şirketlere mühürleme yetkisi verildiğine ve buna aykırı davrananlar hakkında TCK’nın 203. maddesi hükümlerinin uygulanacağına dair bir hükme yer verilmediği, buna göre özel hukuk tüzel kişisinin kamusal yetki kullanma hakkı olmadığından, Anayasa ve Kanuna dayalı kamusal yetkiyi kullanan bir makam tarafından konulmuş mühürleme güvencesinin özelleştirme sebebiyle sona erdiği bu sebeple sanığa yüklenen “mühür bozma” suçunun unsurları oluşmadığı gözetilmeden, sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 25.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir