Akbaş Hukuk Bürosu

DEVLETİN BİRLİĞİ VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZMA SUÇU (TCK 302)

Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu, TCK 302. maddede düzenlenmiştir. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar ile karıştırılmamalıdır.

TCK 302. Madde, TCK’nın “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” bölümünde “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak” başlığıyla düzenlenmiştir:

Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak

Madde 302- (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/36 md.) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Madde metninde geçen “….yönelik bir fiil”, yani 765 sayılı TCK’da yer aldığı ve ceza hukuku doktrininde yerleşik olarak kullanıldığı şekliyle “matuf fiil”den kastedilen şey, ülke topraklarının tamamını veya bir kısmını devletin idaresinden ayırma, devletin bağımsızlığını azaltma, devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koyma amacına yönelik ve bu sonucu oluşturmaya “elverişli” icra hareketleridir.

TCK 302. maddede ifade edilen “matuf fiil” veya “…yönelik bir fiil” şu amaçları gerçekleştirmeyi hedeflemelidir:

  1. Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
  2. Devletin bağımsızlığını azaltmak,
  3. Devletin birliğini bozmak,
  4. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak.

TCK md. 302’deki suçun oluşabilmesi için, fiillerin yukarıda sayılan amaçlara veya amaca yönelik olması ve bu sonucu oluşturmaya “elverişli” olması gerekir. Elverişli ve vehamet arz eden eylemler TCK md. 302’de düzenlenen suça vücut verebilir.

TCK md. 302’deki suç, bir tehlike suçu olup, yukarda açıklanan belirli amaç veya amaçlara yönelik ve bu sonuçları doğurmaya elverişli fiilin işlenmesi ile oluşur. Suçun tamamlanması için sonucun alınması gerekli olmayıp tehlikenin yaratılmasıyla suç oluşur. Ancak eylemin kastedilen sonucu elde etmeye “uygun ve elverişli olması” ve “elverişli araçlarla zorlayıcı eylemlere girişilmiş bulunulması”, başla bir deyimle amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir. Eylemin elverişli olup olmadığının soyut ve genel bir belirleme dışında, eylemin işlenme şekli, zamanı ve diğer bütün özellikleriyle birlikte değerlendirilmek suretiyle saptanması gerekir. Eylemin elverişli araçla icra başlangıcı niteliğinde bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde failin örgütsel bağlılığı, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğü, toplumdaki etkinliği de suç vasfı açısından önemlidir.

TCK 302. Madde Suç Vasfının Değerlendirilmesi

Zarar sonucu doğurmaya uygun olmayan eylemler, TCK 302. maddedeki suç kapsamında değerlendirilemez. Eylemin zarar sonucu doğurmaya elverişli olup olmadığı soyut ve genel bir değerlendirme dışında, eylemin işlenme şekli, zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, failin örgütsel bağlılığı ile ölçülür.

a- Eylemin İşleniş Şekli ve TCK 302. Madde

Eylem özel olarak “matuf fiili” gerçekleştirmeye uygun bir şekilde işlenmelidir. Somut eylemin işlenme şekli, matuf fiili gerçekleştirmeye uygun ve elverişli olmalıdır. Eylemin işlenme şekli ile TCK md. 302’de düzenlenen suçun konusu arasında bir illiyet bağı olmalıdır.

Failin işlediği eylemin işlenme şeklinin kendisi vehamet arzetmelidir. Örneğin, devletin silahlı güçleriyle veya başka bir ülke silahlı güçleriyle bir çatışmaya katılmak, vehamet arzeden bir eylem olarak kabul edilmektedir . Örgüt adına zorla para alınması da vehamet arzeden eylem olarak değerlendirilmektedir .

TCK md. 302’deki suç ceza hukuku doktrininde ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında bir “amaç suç” olarak kabul edilmektedir. Sanık, “amaç suçu” gerçekleştirmek için çeşitli “araç suçlar” işlemelidir.

b- Eylemin İşlenme Zamanı ve TCK 302. Madde

Failin, dini veya milli bir bayramda veya yasadışı örgüt açısından önemli bir tarihte vahim nitelikte bir şiddet eylemi işlemesi TCK md. 302’nin uygulanma koşullarının oluşmasına neden olabilir. Eylemin işlenme zamanı failin kastının da anlaşılmasına yardımcı olur.

c- Sanıkların Örgüt İçindeki Konumları ve TCK 302. Madde

Sanıkların örgütsel ilişkisinin sürekliliği ve yoğunluğu, örgütsel bağlılık TCK 302. maddesinin uygulama ölçütlerinden biridir. Sanıkların örgütle doğrudan veya dolaylı bir bağını ispatlayan somut deliller olması gerekir.

Sanıkların örgüt içinde özel veya genel bir görev veya talimat aldığına veya rapor verdiğine dair somut bir delil olmalıdır.

d- Somut Ağır Zarar Tehlikesi ve TCK 302. Madde

Somut ağır zarar tehlikesi TCK md. 302’nin en önemli ölçütüdür. Somut zararın gerçekleşmesi aranmaz, sadece zarar tehlikesinin meydana gelmesi yeterlidir. Somut ağır zarar iki şekilde meydana gelebilir:

  • Bedensel ağır zarar tehlikesi,
  • Malvarlığı ile ilgili ağır zarar tehlikesi.

Örneğin, işlenen yasadışı herhangi bir eylemde insan ölme ihtimalinin yüksek olması veya çok sayıda işyerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde yakılması halinde, sonuç gerçekleşmese bile somut ağır zarar tehlikesinin var olduğu kabul edilmektedir.

e- Nedensellik Bağı İçinde Gittikçe Ağırlaşan Fiiller ve TCK 302. Madde

Sanık fiillerinin gelişim seyri tek yönlü ve doğrusal değil, gittikçe ağırlaşan ve birbiriyle nedensellik bağı içinde amaç suçu gerçekleştirmeye çalışan bir yönde ilerlemelidir. Sanık, çeşitli biçimlerde süren ve gittikçe ağırlaşan fiiller işlemelidir. Sadece siyasi faaliyet çerçevesinde yürütülen faaliyetler bu suçun oluşumuna sebebiyet veremez.

f- Saik ve TCK 302. Madde

TCK 302. maddenin uygulaması açısından sanığın hangi saikle hareket ettiği de önemlidir. Sanığın saiki çeşitli delil araçları vasıtasıyla anlaşılmaya çalışılacaktır. Sanıkların siyasi faaliyetleri ve bu çerçevede icra ettikleri hareketler incelendiğinde TCK md. 302’deki “matuf fiil”in işlenmesi amacını güden fiiller yoksa, TCK 302. madde uygulanamaz.

TCK md.302’deki suçun yasal unsurları ve ölçütleri Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla teorize edilmiştir. Yargıtay içtihatlarında, maddede de belirtilen “elverişli fiili” işlemeye uygun icra hareketlerinin cezalandırılabileceği tespit edilmiştir. Buna göre, matuf fiili işlemeye elverişli, birbirini izleyen, nedensellik bağı içinde bulunan ve gittikçe ağırlaşan fiillerin işlenmesi halinde sanıkların 302. maddeden cezalandırılması mümkündür.

TCK Md.302 ve TCK Md. 314/2 Aynı Anda Uygulanamaz

TCK md. 302/2 şu hükmü içermektedir: “Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.”

Madde metniyle ayrıca cezalandırılması amaçlanan suçlar “araç suçlar”dır. Örgüt üyeliği suçu TCK md. 302’nin uygulanması açısından bir araç suç değil, “geçitli bir suç” türüdür. Failin örgüt üyesi olarak somut başka bir suç işlemesi halinde ilgili suçtan ayrıca cezalandırılması mümkündür. Mevcut dosyada sanıklar, hem TCK 314/2’de düzenlenen “örgüt üyeliği” suçu ile hem de TCK md. 302’de düzenlenen “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” suçu ile aynı anda suçlanamaz. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesi açık olan bu yasal düzenlemeyi ayrıca içtihatlarla da açıklamıştır:

“…..5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan suç, Devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç suç ile amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bulunan araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak, ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan ceza verilmeyecektir.

TCK 302. Madde Unsurları

Bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir.

Bu amaç, madde metninde,

1.Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,

2.Devletin birliğini bozmak,

3.Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,

4.Devletin bağımsızlığını zayıflatmak, olarak belirlenmiştir.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluşması için şarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını başka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluşturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.

Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca ‘yönelik cebrî fiiller’ denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıştır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aşikârdır.

Suçun oluşabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir. Bu suçun işlenmesi sırasında örneğin kişiler öldürülmüş, kasten yaralanmış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.” şeklinde olup, 01.06.2005 tarihinden önce bu maddenin karşılığını oluşturan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesinden farklı olarak, suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunması gerekeceği belirtilmiştir. Böylelikle, TCK’nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan amaç suçun işlenmesi sırasında işlenen araç suçlardan dolayı TCK’nın 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.

Her devlet siyasal fonksiyonu kapsamında, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. Anayasa’ya göre, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Kişi hak ve hürriyetlerinden hiç birisi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak devletin/siyasal iktidarın temel amaç ve görevlerindendir. 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu, bu temel görevin hukuki zeminini oluşturmaktadır.

Suçta korunan hukuki yarar; Devletin birliği, ülke ve ulus bütünlüğü ile egemenliği, suçun konusu; Devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği, suçun faili; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ya da olmasın, yöneten veya yönetilen herkes, suçun mağduru; Devletin millet/ulus unsurunu oluşturan her bir bireydir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekirse de, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. Fiilin cebri niteliğinden, maddi cebrin anlaşılması gerekmektedir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir.

Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçu bir kalkışma suçu olarak, peşinen tamamlandığı kabul edilen suçlardandır. Kalkışma suçlarında öngörülen zarar neticelerinin gerçekleşmesine yönelik elverişli, uygun hareketlerin yapılmasıyla oluşmaktadır. Kanun koyucu, çok önemli gördüğü bazı hukuksal değerlerin zarar görmesini önlemek için bu değerlere zarar tehlikesi meydana getirilmesini dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırmaktadır. Suçun oluşması için zarar neticesinin gerçekleşmesi aranmamakta, suçun oluşması için failin hareketinin söz konusu neticenin gerçekleşmesine yönelik olması ve hareketinin o neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması yeterli olacaktır (Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu konulu makale, Doç Dr. Vesile Sonay Evik, s.1733.).

Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç suçun (TCK 302/2. maddesi) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1. maddesi) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir. Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarihli ve 103-22 sayılı kararı). Fiilin elverişli/vahim niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak amaç suçun gerçekleşmesi için elverişli tehlike ortamını hazırlayacak vahim eylemler bu suçun oluşmasında kriter olarak dikkate alınmaktadır.

Suç tamamlandığında eylemlerin cezalandırılamayacak olması ve teşebbüsün oluşumu için minimum gerekenlerin zaten suçun tamamlanması için yeterli olmasından dolayı kalkışma suçlarından olan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna teşebbüs mümkün değildir. (Antolisei, 633; Fiandaca-Musco, 12; Lattanzi-Lupo, 20; Dolcini-Marinucci, 1834 den alıntı Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınevi, Ankara, 1983, s 74.). 

Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu ile ilgili Yargıtay Kararları:

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5731 Karar: 2016/4926 Tarih: 28.09.2016

“5070 sayılı Kanunun 5 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile imzalandığı belirtildiği halde, 03.03.2016 tarihli duruşma tutanağının 169988 sicil nolu katip tarafından elektronik veya fiziki olarak imzalanmadığı tespit edilmekle, mevcut eksikliğin mahallinde giderilmesi mümkün görülmüş, adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasındaki “ 52/4. maddesi gereğince ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine” ilişkin ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.

23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’nın 6/1-i. maddesindeki “Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir” hükmü gereği, tebliğnamedeki, sanıkların segbisle savunmaları alınarak savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle, bozma içeren görüşe iştirak edilmemiştir.

I- Sanık Nevzat hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede,

Yapılan yargılama sonunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

II- Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçlarından kurulan hükümler yönünden yapılan incelemede,

Sanıkların mensubu bulunduğu silahlı çete niteliğindeki PKK/KCK terör örgütünün ülke topraklarından bir kısmını devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eder eylemler gerçekleştirmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır.

Dosya kapsamındaki delillere uygun yerel mahkemenin kabulüne göre, sanıkların eylem ve faaliyetleri bakımından silahlı terör örgütünün üyesi olduklarına kuşku yoktur. Tartışılması gereken husus suç tarihinde nüfus kaydına göre 13 yaşında bulunan mağdur Dağıstan’ın örgüt üyesi olarak istihdam edilmek üzere bu örgütün kırsal alanındaki kamplarına hukuka aykırı şekilde veya zorla götürülmesinin amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli araç suç (vahim eylem) oluşturup oluşturmadığıdır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17, 29 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası, 1923 tarihli Lozan Antlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkı saklı tutulmak suretiyle TBMM’ce onaylanarak, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak iç düzenleme haline dönüşmüştür. Sözleşme hükümlerine göre “18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır”.

Taraf devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. Çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler (a.g.s. 6. md.),

Her ne nedenle ve hangi biçimde olursa olsun, çocukların kaçırılmaları, satılmaları veya fuhuşa konu olmalarını önlemek için ulusal düzeyde devletler her türlü önlemleri alır.

Esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar,

15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmaması için uygun önlemler alınır,

Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere, sözleşmeyle çocukların temel yaşama hakkının sağlanması her türlü müdahale, saldırılara ve sömürüye karşı korunması, özellikle 15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmasının engellenmesi için devletlere pozitif yükümlülük yüklenmiştir.

Ceza hukukumuzda, yaş küçüklüğü ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerdendir. Çocuklarda 12-15 yaş diliminde, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş ise ceza sorumluluğu yoktur. Bu yetenek gelişmiş ise yaşın kusurluluğu azaltıcı etkisi nedeniyle kanun koyucu cezada indirim öngörmüştür.

4721 sayılı TMK’nın 10. maddesi gereğince “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. 11. maddede ise erginlik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. 15 yaşını bitiren çocuk kendi isteği, velisinin rızası ve mahkeme kararı ile ergin kılınabilir. Görüldüğü üzere Medeni Hukukumuzda ergin kılınmak için 15 yaşın bitirilmesi kriter alınmıştır. Ceza Hukukunda ise kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı haklar yönünden rıza açıklamada 15 yaşın esas alındığı anlaşılmaktadır. Nitekim hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilen ilgilinin rızasına ilişkin TCK’nın 26/2 maddesindeki düzenlemede, geçerli bir rızanın varlığının kabulü için;

a- Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edeceği bir hakka ilişkin olmalı,

b- Kişi rıza açıklamaya ehliyeti bulunmalı,

c- Rızanın fiilden önce, en azından fiilin işlendiği sırada açıklanmalıdır. Şartlarına tabi tutulmuştur.

Hürriyeti tahdit suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde hürriyeti tahdit suçunun basit şekli oluşacaktır. Rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.

Bu suçun, amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığına gelince, kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip, onların savaşçı olarak yetiştirilmesi örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli, suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilebileceğinden mahkemenin kabulünde isabetsizlik yok ise de; kayden 18.02.2001 doğumlu olan, ancak aynı zamanda Anadolu Lisesi 11. sınıfında öğrenci olan mağdurun yaşının tespiti suçun vasıflandırılması açısından önem arz edecektir.

Mağdur Dağıstan’ın doğum kayıtları getirtilip incelenerek hastanede doğup doğmadığı ve mağdurun Adli Tıp Kurumuna şevki sağlanarak suç tarihindeki kemik yaşı tespit edildikten sonra, 15 yaşından küçük ise yukarıda açıklanan kriterlere göre karar verilmesi, 15 yaşından büyük olması durumunda ise mağdurun velisinin şikayetçi olmaması nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun oluşmayacağı ve sanıkların TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılmalarının gerekeceği gözetilerek, sonucuna göre hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık Nevzat ve sanıklar müdafiinin temyiz dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), tahliye taleplerinin reddine, 28.09.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/4205 Karar: 2011/3247 Tarih: 07.06.2011

“5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan suç, Devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç suç ile amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bulunan araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak, ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan ceza verilmeyecektir.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik olarak vahamet arz eden olaylara fiilen katıldığı iddiasıyla 13.11.2006 tarihli iddianame ile 765 sayılı TCK’nın 125. maddesi gereğince cezalandırılması için dava açılması karşısında ve 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinin 2. fıkrasındaki “bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” şeklindeki atfın aynı Kanunun 314/1. maddesinde tanımlanan terör örgütü yöneticisi olma suçunu kapsamadığı gözetilmeden; sanık hakkında üç ayrı iddianameyle silahlı terör örgütü yöneticisi olma ve Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarından açılan davaların birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan açılan davanın tefrikine karar verilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz dilekçesi ile duruşmalı inceleme sırasında sanık müdafiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden re’sen de temyize tabi olan hükmün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/2482 Karar: 2011/1244 Tarih: 23.02.2011

“Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.”şeklindeki düzenleme ve Yargıtay Ceza Genel kurulunun 27.12.2005 tarihli ve 2005/3-162-173 sayılı kararına nazaran, lehe yasanın saptanıp uygulanması, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, kanıt toplanmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa, hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde, 5237 sayılı Kanunun 302/2. maddesinde yer alan “Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” hükmü nazara alındığından hükümlü hakkında ayrıca bu suçlardan dolayı da ilgili hükümlere göre ceza tayini gerektiği için, bu durumda 765 sayılı kanunun 125. maddesinin hükümlü lehine olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasında, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 02.01.2011 gün ve 2010/19/19 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.02.2011 gün ve 10098 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,

SONUÇ : Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2005 tarih ve 1994/382-1996/75 sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3223 Karar : 2018/2616 Tarih : 17.09.2018

“1-Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

2-Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;

Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Ayrıntıları Dairemizin, 28.09.2016 tarih ve 2016/5731 Esas – 2016/4926 Karar sayılı kararında izah edildiği üzere;

Sanığın mensubu bulunduğu PKK/KCK silahlı terör örgütünün ülke topraklarından bir kısmını devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemler gerçekleştirmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun basit şekli oluşacak ve rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.

Kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip savaşçı olarak yetiştirilmesi ve örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilmesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında, somut olayda; oluş, dosya kapsamı ve mahkemenin kabulü de dikkate alındığında PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapıp ikna ederek suç tarihinde on beş yaşından küçük olan mağdurların örgütün kırsal alan yapılanmasına katılmalarını sağlayan ve bu şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediği kabul edilen sanığın amaç suçu işlemeye elverişli vehamet arz eden eyleminin, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarını oluşturacağı gözetilmeksizin suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, verilen ceza miktarı, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alındığında sanığın tutukluluk halinin devamına, 17.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2237 Karar : 2018/982 Tarih : 4.04.2018

“1)Tanık beyanları teşhis ve yakalama tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre; PKK silahlı terör örgütünün Şırnak/Silopi ilçesinde öz yönetim ilanından sonra PKK/YDG-H silahlı terör örgütünün bir üyesi olarak, örgütün ilçedeki sorumlu düzeydeki elemanlarına bağlı olarak hiyerarşik yapı içinde faaliyet gösterdiği anlaşılan sanığın, mensubu olduğu silahlı terör örgütünün amaç suçunun gerçekleştirilmesine yönelik vehamet oluşturan güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırı gerçekleştirilmesi için hendek ve barikat yapımında çalışması, hendek ve barikatlarda nöbet tutması faaliyetlerine katılması ve bu durumun ancak somut olayla desteklenmesi halinde hukuki değer ifade edebileceği ve özellikle tanık … …, sanığın … Mahallesi …. Cadde üzerinde zırhlı polis aracına ateş

ettiğine dair beyanı nazara alınarak; tanık beyanlarında belirtilen … Mahallesi …. Cadde üzerinde mayın ve patlayıcı madde döşenmesi ve silahlı çatışmaların vuku bulup bulmadığına dair olay tutanakları getirtildikten sonra söz konusu olayların gerçekleştiğinin tespit edilmesi halinde eyleminin devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturacağı gözetilerek, sanığın belirtilen mahalde çatışmaya girdiğinin tespiti halinde en az bir kez olmak üzere öldürmeye teşebbüs suçundan dava açtırılmasına tevessül edilip, dava açılması halinde dosyalar birleştirildikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2)Kabul ve uygulamaya göre de;

Mahkemenin “Sanığın PKK-KCK silahlı terör örgütünün şehirlerdeki gençlik yapılanması olan YDG-H üyesi olduğu, bu kapsamda sanığın Silopi ilçe merkezinde mahallelerde açılan hendek ve barikatlarda görev aldığı, buralarda silahlı olarak güvenlik kuvvetlerinin geçişini engellemek amacıyla nöbet tuttuğu, kolluk kuvvetlerine ait araçlara saldırı düzenlediği eylemlerde örgüt hiyerarşisi dahilinde hareket ettiği, emir ve talimatları yerine getirdiği, diğer örgüt mensuplarıyla bir eylem bütünlüğü içinde terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmeye elverişli eylemlerde bulunduğu” şeklindeki kabulünün TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen suça yönelik olmasına rağmen örgüt üyeliği suçundan karar verilerek gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafii ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2030 Karar : 2017/5383 Tarih : 6.11.2017

“Sanık …’ın, 19.11.2011 tarihinde tasarlayarak, bombalamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle (25 kez) kasten öldürme; 20.06.2012 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma; 22.05.2012 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamakmaksadıyla yağma; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma; 6136 sayılı Kanuna aykırı vahim nitelikte silah ve mermi bulundurma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 174. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı Kanunun 15. maddesi ile yapılan değişikliklerin açıkça sanığın aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede,

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; ayrıca sanık hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından hükmolunan adli para cezalarının, yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceğinden, ilgili hüküm fıkralarındaki TCK’nın 52/4. maddesi gereğince yapılan ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin ONANMASINA,

Sanık …’ın devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma; 28.10.2011 tarihinde tasarlayarak, bombalamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle (2 kez) kasten öldürme; 28.10.2011 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma; 15.08.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme; 15.08.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs; 12.09.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs; 22.05.2012 tarihinde cebir ve tehdit kullanmak suretiyle, silahla, birden fazla kişi ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; 19.06.2012 tarihinde cebir ve tehdit kullanmak suretiyle, silahla, birden fazla kişi ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

Sanık ve sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-UYAP üzerinde yapılan incelemede; sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, askeri tesisleri tahrip, tasarlamak suretiyle kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs ve kamu malına zarar verme suçlarından açılan Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/92 E. sayılı dava dosyası ile; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve el değiştirilmesi suçlarından açılan Hakkari 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/271 E. sayılı dava dosyasının halen derdest oldukları anlaşılmakla; TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun; faili, mağduru, izlediği süreci, ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından geçitli bir suç olması ve temadi etmesi, ayrıca anılan davaların sanığın 19.11.2011 tarihli Hakkari Çukurca saldırısı eylemi ile ilgili olması dikkate alınarak, mükerrer yargılamanın ve cezalandırmanın önlenmesi ve delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi bakımından mezkur dosyalar iş bu dosya ile birleştirildikten sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2-Üzerinde ele geçirilen tüfeğin 15.08.2011, 12.09.2011 ve 28.10.2011 tarihli silahlı saldırı eylemlerinde kullanıldığının tespit edilmesine karşın savunmasında Türkiye’ye 01.05.2012 tarihinde giriş yaptığını, üzerinde ele geçirilen tüfeğin Dörtyol grubununda faaliyet gösteren…… (K) …..tarafından kendisine verildiğini, bu olaylara katılmadığını bildiren sanığın kollukta müdafii huzurunda verdiği ifadede Türkiye’ye ne zaman, nasıl ve hangi örgüt mensuplarıyla giriş yaptığını detaylı olarak anlattığı da dikkate alındığında; …. (K) …. isimli terör örgütü üyesi ile sanığın kolluk ifadesinde Türkiye’ye birlikte giriş yaptığını belirttiği terör örgütü üyelerinin ve Amanoslar Bölgesi’nde faaliyet yürüttüğünü bildirdiği örgüt üyelerinin yakalanıp yakalanmadığı araştırılıp, yakalamışlarsa sanığın savunmasında belirttiği hususların sorulması, ayrıca bu kişilerin aşama beyanlarının dosyaya getirtilmesi ve yine 28.10.2011 tarihinde Osmaniye Yurt-Kur önünde yapılan silahlı saldırı olayına ilişkin ifade veren tanıkların verdiği eşgal bilgilerinin sanıkla uyumlu olup olmadığı, teşhiste bulunan tanıklara sanığın fotoğrafının gösterilip gösterilmediği de araştırıldıktan sonra sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

3-Sanığın 22.05.2012 ve 19.06.2012 tarihli eylemleri nedeniyle cebir ve tehdit kullanmak suretiyle birden fazla kişi ile birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerde, TCK’nın 109/2. maddesi uyarınca belirlenen temel cezanın aynı kanunun 109/3-a, b maddeleri uyarınca bir kat artırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini,

4-Kabul ve uygulamaya göre de;

a-Sanığın 28.10.2011 tarihli eylemi nedeniyle tasarlamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme suçundan hüküm kurulurken dosya kapsamına göre olayda bomba kullanılmadığı dikkate alındığında TCK’nın 82/c. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,

b-Sanığın 15.08.2011 ve 12.09.2011 tarihinde tasarlamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından uygulama yapılırken, hükmedilen cezadan önce 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca artırım yapıldıktan sonra TCK’nın 35. maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama ve TCK’nın 61. maddesine muhalefetle fazla ceza tayini,

c-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kısmen re’sen de temyize tabi olan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle birden fazla kişi ile birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan tayin olunan sonuç ceza bakımından CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 06.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1605 Karar : 2017/5497 Tarih : 19.10.2017

“Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin 14.07.2016 tarih 2016/121-174 sayılı kararıyla … hakkında, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan TCK’nın 302/1, 53, 58/9, 63. maddeleri ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi ve TCK’nın 52/2-4, 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca hapis ve para cezası verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu yönünden onama,

6136 sayılı Kanuna aykırılık suçu yönünden düzeltilerek onama talep eden tebliğnamesi üzerine kısmen de resen temyize tabi hükmün sanık müdafii tarafından da temyizi üzerine, Dairemizin 23.02.2017 tarih ve 2016/6920 – 2017/1571 sayılı ilamı ile 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükmün onanmasına, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan kurulan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İtiraz Gerekçesi:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2017 tarih ve KD–16-2016/342058 sayılı yazısı ile; “PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerden en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmelerini cebren engelleyerek canlı kalkan yaptıkları, yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonların haftalarca sürdüğü, çok sayıda özel konut ve işyeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, yakın tarihlerde eş zamanlı olarak 09/08/2015 tarihinde Mardin ili Nusaybin ilçesinde,10/08/2015 tarihinde Şırnak il merkezinde, 12/08/2015 tarihinde Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, 13/08/2015 tarihinde Muş’un Bulanık ilçesinde, 14/08/2015 tarihinde Hakkari il merkezinde, 14/08/2015 tarihinde Van ili Merkez İpekyolu ilçesinde ve Edremit ilçesinde, 15/08/2015 tarihinde Batman il merkezinde, 15/08/2015 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde, 16/08/2015 tarihinde Diyarbakır ili Silvan ilçelerinde, 17/08/2015 tarihinde Şırnak ili Cizre ilçesinde18/08/2015

tarihinde Diyarbakır ili Lice ilçesinde, 18/08/2015 tarihinde Ağrı ili Doğubeyazıt ilçesinde, 19/08/2015 tarihinde Bitlis ili Hizan ilçesinde, 28/08/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi … mahallesinde, 08/09/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi Gülbahçe mahallesinde, 16/09/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi … mahallesinde, 08/10/2015 tarihinde Ağrı il merkezinde, 12/10/2015 tarihinde Van ili Erciş ilçesinde PKK/KCK terör örgütü üyeleri tarafından öz yönetim ilanında bulunulduğu, bu öz yönetim ilanlarından sonra bu yerleşim yerlerinde de Dargeçit İlçesi’ndekine benzer terör eylemlerinin başladığı, kırsaldan gelip halkın arasına karışan terör örgütü üyeleri ve şehir milisleri tarafından bir kısım belediyelerin araç gereç yardımından da yararlanılarak hendekler kazılıp içerisine el yapımı patlayıcılar yerleştirildiği, kurtarılmış bölgeler oluşturulmaya çalışıldığı, kamunun kullanımındaki yollara mayınlar döşendiği, bomba yüklü araçlarla ve canlı bombalarla güvenlik güçlerine yönelik terör saldırılarında bulunulduğu, birçok güvenlik görevlisinin ve masum sivil vatandaşın şehit olduğu ve yaralandığı, güvenlik güçlerince yapılan operasyonlar kapsamında birçok patlamamış el yapımı patlayıcı düzeneklerinin, mayın ve bomba yüklü araçların da ele geçirildiği, terör örgütü üyeleri, milisleri ve sempatizanları tarafından topyekün sivil direniş ve hatta başkaldırı hareketine girişildiği de malumdur.

Keza Dargeçit ile birlikte hemzaman olarak Diyarbakır İli Sur, Şırnak’ın Cizre, İdil ve Silopi ile Mardin’in Nusaybin İlçelerinde hendek kazarak bu yerleri patlayıcı düzenekleri tahkim etmek ve başında nöbet tutmak suretiyle alan hakimiyeti kurulmasına yönelik bu eylemlere karşı operasyonlar yürütüldüğü, Dargeçit İlçesinde 11 Aralık 2015 günü ilan edilen sokağa çıkma yasağının 29 Aralık 2015 günün kaldırıldığı, Mardin Valiliğinin açıklamasına göre bu süre zarfında, 32 terör örgütü üyesinin etkisiz hale getirildiği, 4 terör örgütü üyesinin ölü, 3 terör örgütü üyesinin yaralı ele geçirildiği, 2 bin kilogram patlatılmaya hazır bidon içinde el yapımı patlayıcı, 7 kalaşnikof, 2 M16, keskin nişancı tüfeği, biksi makineli tüfek, 5 av tüfeği toplam 26 uzun namlulu silah, tabanca, 3 roketatar, 30 el bombası, 60 roketatar mühimmatı, 3 telsiz, 22 voleybol topu içerine hazırlanmış el yapımı bomba, 9 el yapımı patlayıcı ele geçirildiği, terör örgütü mensuplarınca güvenlik güçlerine yönelik 41 roketatarlı saldırının düzenlendiği, 7 zırhlı aracın zarar gördüğü, dört polis memuru yaralandığı, yaralanan sekiz vatandaştan ikisinin hayatını kaybettiği, 25 barikatın kaldırıldığı, 8 bomba düzeneğinin imha edildiği, 6 perde brandanın kaldırıldığı, barikat olarak kullanılan römork ve minibüsün kaldırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu cümleden olarak; olayların yaşandığı Dargeçit ilçe merkezinde örgütün dağ kadrosundan inen mensupları ile birlikte hendek kazan, olayları yöneten Çektar kod … adlı örgüt üyesinin verdiği vahim nitelikli silahla hendek arkasında nöbet tutan sanığın 22/02/2016 günü yakalandığı anlaşılmaktadır.

Dosyaya yansıyan anlatımlardan olaylar sırasında bir kısım örgüt mensuplarının sanık gibi hendek kazımında ve bu hendeklerin başında nöbet tutulmasında, bir kısmının hendek ve barikatların el yapımı patlayıcılarla tuzaklanmasında, bir kısmının lüzumu halinde bu patlayıcıların ateşlenmesinde, başka bir kısmının ise ateşli silah ve roketatarlarla operasyona yapan güvenlik güçlerine karşı koymakta görevlendirildikleri, tam bir iş bölümü içinde herkesin kendisine verilen görevi yerine getirdiği, bu iş bölümü çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlerin birbirine eklenerek bir bütün haline varan ve ülkenin belli bir bölümünde alan hakimiyetinin sağlanması, bu bölgeye girmek isteyenlere de buradan çıkmak isteyenlere de izin verilmemesi şeklinde gelişen eylemlerin kül halinde vahim bir nitelik taşıdığı, olayların bu bölgelerde yaşayıp terör örgütüne destek vermeyen halk kesimi için dehşet verici ve hayatı çekilmez hale getiren, bu bölgeler dışında ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan toplum kesimini ise endişeye ve infiale sevkeden vahim nitelikteki olaylardan olduğu, artık sanığın uygulamada vahim nitelikte olduğu kabul edilen öldürme, öldürmeye teşebbüs, yağma vb. Eylemleri bizzat gerçekleştirmesinin ya da bu suçlara fail sıfatı ile iştirak etmesinin gerekli olmadığı, bu yönde araştırma yapılmak üzere kovuşturmanın genişletilmesine de gerek olmadığı, sanığın ilçede 11-29 Aralık 2015 günleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine neden olan kül halinde vahamet arz eden tuzaklanan patlayıcıların patlatılması, güvenlik güçlerine roketatarlı saldırı, yaralanma, öldürme olayları ile diğer olaylarının bütününe, hendek kazıp kendine verilen uzun namlulu otomatik tüfekle bu hendeklerin başında nöbet tutmak suretiyle, bu fiillerin işlenmesinin kolaylaştırarak, en azından yardım eden sıfatıyla katıldığının kabulünde zorunluluk olduğu, hatta bir bütün olarak eş zamanlı bir şekilde bölgenin bütününde gerçekleşen diğer olayların da amaç suç bakımından göz önüne alınması gerektiği düşünülmüştür.

Diğer taraftan, Yüksek Dairenin kabulüne göre, hendek kazıp başında vahim nitelikteki otomatik tüfekle nöbet tutan sanığın, korudukları bölgeye giriş ve çıkışları sınırlandırmak, cebren evlerinde tutulup canlı kalkana dönüştürülen halkın bu bölgeden ayrılmasının engellemekle, belirlenmesi mümkün mağdurlar bakımından vahim nitelikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu da işlediği açıktır. Bu anlamda Yüksek dairenin aradığı şekilde TCK.nun 302/2 maddesi anlamında vahim nitelikte bir araç suçun işlendiğinin de kabulü gerekecektir.

Açıklanan bu nedenlerle kovuşturmasının genişletilmesine gerek olmadığı, sanığın sübut bulan devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçundan verilmiş mahkumiyet hükmünün onanması gerektiği kanaatine varıldığından, aksi yöndeki Yüksek Daire kararına itiraz etmek gerekmiştir.” gerekçeleri ile Dairemizin bozma kararına itiraz ederek hükmün onanmasına karar verilmesini aksi takdirde itirazın incelenmesi için, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İtirazın Konusu:

Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozma suçundan Midyat Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan sanık Fikret Aksoy hakkında eksik soruşturma sonucu hüküm kurulup kurulmadığına ilişkindir.

Hukuki Değerlendirme:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 308. maddesine 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile eklenen 3. fıkrası gereğince Dairemizce yapılan inceleme sonucunda;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,

a- PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine Güney Doğu Anadolu bölgesinde ve ülkenin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak amacıyla silahlı terör örgütünün kırsaldaki elemanları ve şehirdeki milisleri aracılığıyla yerleşim yerlerinde hendek kazmak, patlayıcı yerleştirmek, canlı bomba halinde belli hedeflere saldırı düzenlemek gibi Devlete yönelik isyana kalkışma hareketinde bulunduğu,

b- Bu saldırılar sonucu ülkenin değişik yörelerinde ölüm ve yaralamayla sonuçlanan olaylar yaşandığı,

c- Yöre halkının canlı kalkana dönüştürülerek hürriyetlerinin tahdit edildiği,

Bu şekilde yaşanan süreçte sanığında iş bölümü çerçevesinde görev üstlenerek silahıyla hendek başında nöbet tutmasının vahim eylem niteliğinde olduğu, bu nedenle TCK 302 maddesi gereğince cezalandırılmasının isabetli olduğu görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

Otuz yılı aşkın süredir silahlı terör örgütü olarak güvenlik güçlerine ve sivil vatandaşlara yönelik ölüm ve yaralama ile sonuçlanan sayısız terör eylemini gerçekleştiren PKK/KCK’nın nihai amacının Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak suretiyle ülkenin topraklarının bir kısmı üzerinde Kürt Devleti kurmaktır. Bu amaca ulaşmak için strateji ve taktiklerde zaman zaman değişiklik yapmaktadır. 2014 yılı sonrasında da yoğun olarak Güney Doğu Anadolu bölgesinde bazı il ve ilçelerde kurtarılmış bölgeler ilan edip Devlet otoritesi ve kamu güvenliğinin yok edilmesi amaçlanmıştır.

Silahlı terör örgütleri amaç suçu işleyebilmek için toplumda baskı, korku, sindirme ve yılgınlık oluşturarak kaos ortamı yaratmak suretiyle yok ettikleri kamu otoritesinin yerine geçmek amacıyla terör eylemleri gerçekleştirirler. Araç suçların bir kısmı örgüt üyeliği faaliyeti kapsamında değerlendirilmekle birlikte eylemlerin ağırlığına göre bir kısmı da amaç suçu gerçekleştirmeye matuf sayıldığından vahim eylem olarak adlandırılır. Yüksek Yargıtayın görevli Dairesi ve Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarına göre; öldürme, nitelikli yaralama, yağma, cinsel saldırı, hürriyetten yoksun bırakma gibi suçlar “vahim eylem” olarak kabul edilmiştir. Bu doğrultuda insanların yaşam alanları içinde hendek kazıp patlayıcı yerleştirmek, cebir kullanarak örgüte eleman sağlamak faaliyetleri de amaç bakımından elverişli eylem kabul edilerek vahim nitelikte görülmüştür.

Örgütlü suçların geçitli olması nedeniyle örgüt üyesi vahim bir suç işlediği takdirde araç suçun yanında amaç suçtan da (TCK 302, 309 maddeleri gibi) cezalandırılması gerekecektir.

Güney Doğu Anadolu bölgesinde silahlı terör örgütünün taktik değişiklik sonucu eylem alanını kırsaldan şehir merkezlerine yöneltmesi, orada kendine has kurtarılmış bölgeler ilan edip halkın iradesini ve kamu otoritesini yok sayarak bu bölgelerde faaliyette bulunması vahim niteliktedir. Dairemizin 2016/7001-2017/383 sayılı kararı bu doğrultudadır.

CMK 217/1 maddeye göre “Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir” mahkeme huzurunda tartışma konusu edilmeyen hususlara kararın gerekçesinde yer verilemez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçesinde bahsetmiş olduğu ölüm ve yaralamalara ilişkin tutanaklar dosyada mevcut değildir. Diğer taraftan kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlendiği itiraz gerekçesinde beyan edilmesine rağmen, bu konuda soruşturma yapılmadığı gibi yerel mahkemece de herhangi bir araştırma gerçekleştirilmemiştir.

Günümüze kadar süre gelen yerleşik kararlara göre; olay tutanağı bulunmayan hiçbir hadisenin gerçekleştiği kabul edilmemiştir.

Mahkeme kararları da tarihi olayların ispatında vesika görevleri icra edecektir. Bu bölgede yaşanan ayaklanma niteliğindeki eylemlerin somut delillere dayalı olarak tespit edilmesi zorunludur. Bu durum daha sonraki tarihlerde Devletin ve kamu görevlilerinin haksız şekilde suçlanmasını önleyecektir.

Mardin’in Midyat ilçesinde bu süreçte neler yaşanmıştır? Bu sorunun cevabını dosyada bulmak mümkün değildir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da dosyada mevcut olmayan sonradan temin edilen (internet yada medya yoluyla) bilgilerle sonuca gitmiştir.

Her devlet kendi hayatiyetine yönelik saldırıları orantılı bir şekilde def etme hak ve yetkisine sahiptir. Bu bölgede devlete ve yöresel halka yöneltilmiş olan saldırının meşru bir şekilde savuşturulduğunun ispatı için saldırının boyutlarının da tespit edilmesi gereklidir. Bu yargının görevidir. Yukarıda ifade edildiği gibi bu görevin eksik icrası Uluslar arası platformda ve tarih önünde ülkemizin suçlanmasıyla sonuçlanabilecektir.

Diğer taraftan yöre halkının hürriyetinin sınırlandığı zorunlu ikamete tabi kılınarak adeta bir canlı kalkan görevi icra ettirildiği, zaman zaman teröristlerin burada yaşayan halkın arasına karışarak kendilerini gizledikleri gibi, saldırının halka yönelik olduğu propagandasını yaptıkları halde soruşturma merciileri tarafından bu konuda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bu doğrultuda sanığın nöbet beklediği iddia edilen yerde bir silahlı çatışma olup olmadığı bu hendeklere patlayıcı yerleştirilip yerleştirilmediği delillerle ortaya konulmamıştır.

Örgütsel davalarda sonradan ortaya çıkan itirafçı sanıklar beyanları ile birçok olayı aydınlatmakta suç vasıfları değişmektedir. Dolayısıyla eylemden sonra makul bir süre soruşturmanın derinleştirilmesi birçok faili meçhul hadisenin de çözülmesini kesin hüküm oluşmadan önce isabetli karar verilmesini sağlayacaktır.

Bu nedenlerle soruşturma eksik yapılmıştır. Soruşturmanın genişletilmesi suç vasfını belirleyecektir. Eksik soruşturma sebebiyle Dairemizin bozma kararı isabetli olduğundan önceki kararda bir değişiklik yapılmasına yer olmadığına, dosyanın itiraz konusunda karar verilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 19.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.” şeklindedir.