Akbaş Hukuk Bürosu

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU (TCK 299)

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, hakaret suçunu düzenleyen genel hükümlerden ayrı olarak TCK 299’da özel bir madde şeklinde düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile makamın değeri konusunda toplumun sahip olduğu duygu ve düşünceleri sarsan, Cumhurbaşkanlığı makamının şeref ve saygınlığına zarar veren fiil ve sıfatların isnat edilmesinin veya sövme fiillerinin cezalandırıldığı ileri sürülmektedir.

Maddenin düzenleme biçiminden anlaşıldığı üzere, Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile Cumhurbaşkanlığı makamının fonksiyonları, işlevi, yerine getirdiği görevi değil, hukuksal bir kavram olarak Cumhurbaşkanının “şerefi” korunmak istenmektedir.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, uygulamada eleştiri niteliğindeki söz ve davranışların da hakaret olarak cezalandırılmasına neden olduğundan ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir düzenlemedir. Genel hakaret suçu, tüm kamu görevlilerinin de dahil olduğu herkes için TCK md.125’de düzenlenmiş olduğundan TCK md. 299’da ayrıca Cumhurbaşkanına hakaret suçuna özel bir suç şeklinde yer verilmesi hukuka aykırıdır.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir. Adalet Bakanlığı izin vermediğinde kovuşturma yapılamaz.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, 5237 sayılı TCK’nın 299. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

Cumhurbaşkanına hakaret
Madde 299-
(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/35 md.) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Unsurları

Yargıtay uygulamasına göre, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları şu şekildedir:

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete dair hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu sebeple ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır. Ceza himayesinin konusu Devlet kuvvetlerinin korunmasıdır.

Suçun faili herkes olabilir. Cumhurbaşkanlığı sıfatı seçimle değil andiçmeyle başlar. Suçun görevin devamı sırasında işlenmesi gereklidir.

Hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle; onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır.

Eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark yoktur. Gıyapta hakaretin varlığı için belirli sayıda kişiyle ihtilat öğesi aranmadığından, failin bir kişinin duyabileceği şekilde yoklukta hakaret etmesi halinde suç oluşur.

Serbest hareketli suç olup, sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, nefreti gösteren hareketler ve bunun gibi davranışlarla işlenebilir. Aynı şekilde, telefonla, mektupla, basın yayın araçları veya medya yoluyla diğer iletişim araçlarıyla gerçekleştirilmesi de olanaklıdır.

Manevi unsur genel kasttır. Mağdurun sıfatı bilinerek hareket edilmelidir. Saikin siyasi olması şart değildir. Cumhurbaşkanlığı sıfat veya vazifesiyle alakalı saike de lüzum yoktur. Hakaret suçları ifade özgürlüğünü sınırlayan hallerden bir tanesidir. Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilmez bir niteliğe sahiptir. İfade hürriyeti insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Temel hak ve özgürlüklerden olan bu hak birçok uluslararası belgeye Anayasa ve kanunlara konu oluşturmuştur.

İftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzeni cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle ceza yaptırımlarına bağlanmaktadır. Bu doğrultuda Cumhurbaşkanına hakaret suçları da 5237 Sayılı TCK 299. maddesinde yaptırıma bağlanmıştır. Suçun koruduğu hukuki yarar yukarıda da izah edildiği üzere Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır. Bu suçun oluşumu için “Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun düşünce veya duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibari ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunun tayininde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir. Bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez”. Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü gibi bir hakkın kullanmasına dair hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise, hukuk düzeni tarafından kişi cezalandırılmayacaktır. Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda geniş bir kabul görmüştür. Ancak eleştiri kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olsa bile hakarete varmamalıdır, zira hiçbir kimse hakarete katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizgi toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre, kişilerin ifade hürriyeti ile mağdurun birey olarak onur ve şerefi arasındaki denge de gözetilmek suretiyle hakim tarafından belirlenmelidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilmemelidir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası (TCK 299)

Cumhurbaşkanına hakaret suçunun cezası şu şekildedir (TCK m.299):

Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.299/1).

Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır (TCK m.299/2).

Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunda Aleniyet

Cumhurbaşkanına hakaret suçunun alenen işlenmesi halinde hükmedilecek ceza 1/6 oranında ayrıca arttırılacaktır. Örneğin, internetten sosyal medya üzerinden, bir tv programında veya bir caddede bağırarak hakaret etmek suçun aleni bir şekilde işlenmesine neden olur.

Aleniyetin gerçekleşmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli değildir. Hakaret konusu söz veya davranışın belirlenemeyen sayıda kişi tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması halinde alenen hakaret suçu işlenmiş olur. Hakaret suçunda aleniyetin gerçekleşmesi için herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesi şarttır.

Cumhurbaşkanına Gıyapta Hakaret Suçunun Şartları

Genel hakaret suçu, mağdurun yokluğunda işlendiğinde suçun vücut bulabilmesi için hakaret edenin söz ve davranışlarının en az 3 kişi tarafından öğrenilmesi gerekir. Genel hakaret suçunda hakaret edilen ortamda mağdurun olmadığı hallerde, TCK m.125 hakaret teşkil eden fiilin 3 kişiyle ihtilat halinde işlenmesi şartını aramaktadır. Söz konusu üç kişiye hakaret edenin kendisi dahil değildir. Üç kişinin aynı yerde olması şart değildir, önemli olan üç kişinin hakareti öğrenmesidir.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu, genellikle Cumhurbaşkanının gıyabında (yokluğunda) işlenmektedir. Ancak, suçun gıyapta işlenmesi halinde sadece bir kişinin hakareti duyması yeterlidir. Genel hakaret suçunda olduğu gibi 3 kişinin hakareti öğrenmesi şartı, bu suçta aranmamaktadır.

Suçun Kovuşturulması ve Kovuşturma İzni Alınması

Cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle Adalet Bakanlığı’ndan kovuşturma izni alınmadan kamu davası açılamaz. Kovuşturma izni soruşturma aşamasında savcılık tarafından talep edilmelidir. Kovuşturma izni talebi Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce değerlendirilerek izin verilip verilmeyeceği karara bağlanır. Kovuşturma izni verildiğinde, savcılık tarafından mahkemeye kamu davası açılır.

Kovuşturma izni verilmediğinde, savcılık kovuşturma izni verilmemesine ilişkin Adalat Bakanlığı kararını suçun mağduru olan Cumhurbaşkanına tebliğ etmelidir. Cumhurbaşkanının kovuşturma izni verilmemesine ilişkin Adalet Bakanlığının idari işlemine karşı idari yargıya başvurma hakkı vardır. Cumhurbaşkanının idari yargıya başvurmaması veya başvurup da talebinin reddedilmesi halinde, savcılık cumhurbaşkanına hakaret suçu nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir.

Cumhurbaşkanına hakaret suçundan başlatılan soruşturmada Adalet Bakanınca kovuşturma izni verilmeyen şüpheli hakkında kovuşturma şartı gerçekleşmediği gerekçesi ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda esas itibari ile bir hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, idari işlemlere karşı yetki, şekil, neden, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenlerin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Takdir yetkisi kullanılarak verilen kovuşturma izni verilmesine yer olmadığına dair Bakan işleminin hukuka uygunluğunun denetimi ya da denetimine tabi tutulup tutulmayacağı idari yargının konusudur. Bu bakımdan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, soruşturma izni verilmemesine ilişkin idari işleme karşı dava açılmasına engel bir hal teşkil etmez.

İHAM ve AYM Kararları Işığında Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu

Bu az sayıda kararında açık ve bütün yönetim biçimleri bakımından geçerli ilkeler belirlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti özelinde bakıldığında; İHAM’ın mülga 765 sayılı TCK m.158 ile ilgili iki başvuruyu, 5237 sayılı TCK m.299 ile ilgili ise yalnızca bir başvuruyu karara bağladığı görülmektedir. Bunun yanında, İHAM’ın, başbakana veya diğer siyasilere yönelik hakaret davalarında veya cumhurbaşkanı tarafından açılan tazminat davalarında ortaya koyduğu ilkelerin konumuz açısından oldukça önemli olduğu kaydedilmelidir.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TCK m.299 ile ilk karşılaşması 2016 yılında gerçekleştirdiği bir somut norm denetimi vesilesi ile olmuştur. AYM, sözkonusu maddeyi hukuk devleti ilkesi, eşitlik ilkesi ve ifade özgürlüğü bakımından incelemiş ve oybirliği ile Anayasaya aykırılık bulunmadığına karar vermiştir[4]. Mahkeme, bireysel başvuru kapsamında ise TCK m.299 ile ilgili ilk kararlarını 2017 yılından itibaren vermeye başlamıştır. Bu kararların bir kısmı kişi özgürlüğü ve güvenliği, diğer bir kısmı ise ifade özgürlüğü hakkıyla ilgilidir. Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle yargılanıp mahkum olan veya hakkında HAGB kararı verilen kişilerce yapılan başvuruların biri açıkça dayanaktan yoksun bulunmuş, üç ayrı başvuru ise ifade özgürlüğünün ihlal edildiği tespitiyle sonuçlanmıştır.

AYM’nin 2021 yılında verdiği üç ihlal kararı, sonuç itibariyle İHAM içtihadı ile uyumlu görünmektedir. Bununla birlikte ilkesel düzeyde İHAM ve AYM kararları arasında önemli bir fark bulunmaktadır. İHAM, devlet başkanına imtiyazlı koruma sağlayan her türlü Ceza Hukuku kuralını otomatik olarak Sözleşmeye aykırı bulurken, AYM; TCK m.299’u Anayasaya aykırı bulmamakta, incelediği bireysel başvuruları, ifade özgürlüğü ile itibarın korunması çatışmasına uygulanacak kriterler ışığında değerlendirip sonuca ulaşmaktadır.

A-) İHAM İçtihadında Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu

İHAM’ın siyasi ifade özgürlüğüne ilişkin bütün kararları genel olarak cumhurbaşkanına hakaret davaları bakımından önemlidir. Nitekim İHAM, devlet başkanına hakaret konulu ilk kararlarını vermeden önce siyasi ifade özgürlüğü konusunda oldukça geniş bir içtihat oluşturmuştur. Bu içtihatla belirlenen temel ilkeler doğal olarak devlet başkanına yönelik ifadeler için de geçerlidir. Bilhassa başbakan veya bakanlar gibi devlet yönetiminden birinci derecede sorumlu siyasiler sözkonusu olduğunda, uygulanan ilkeler büyük benzerlik göstermektedir. Bununla birlikte, devlet başkanlarına hakaret konusunda aralarında Türkiye Cumhuriyeti’nin de bulunduğu bazı devletlerin kanunlarında özel düzenlemeler bulunmaktadır. İHAM, devlet başkanına hakaret nedeniyle yaptırıma uğrayan kişilerce yapılan başvuruları incelerken ilgili devletin ceza hukuku normları hakkında da değerlendirmeler yapmaktadır. Bu nedenle, devlet başkanına hakaret suçuna mahsus bir İHAM içtihadından söz etmek yanlış olmayacaktır.

İHAM’ın Konu ile İlgili Önemli Kararları

  • Colombani ve diğerleri/Fransa: Bu davada; bir grup gazeteciye, Fas Kraliyet Ailesinin uyuşturucu ticaretine göz yumduğunu iddia eden yazıları nedeniyle yabancı devlet başkanına hakaret suçundan para cezası verilmiştir. Başvurucuların ayrıca Fas Kralı’na sembolik bir tazminat ödemesine ve mahkumiyet kararını çalıştıkları gazetede yayımlamalarına karar verilmiştir.
  • Artun ve Güvener/Türkiye: Bu davada; gazeteci olan iki başvurucu, Marmara Depremi sonucu meydana gelen ölümlerden dönemin Cumhurbaşkanını sorumlu tutan yazıları nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret suçundan (mülga 765 sayılı TCK m.158) hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Başvuruculardan birisinin cezası ertelenmiş, diğerininki para cezasına çevrilmiştir.
  • Otegi Mondragon/İspanya: Bu davada; siyasetçi olan başvurucu, bir basın toplantısında yaptığı konuşmada İspanya Kralı’nı işkencecileri korumakla itham etmiş ve iktidarını işkence ve şiddet yoluyla sürdürdüğünü söylemiştir. Başvurucu, sözleri nedeniyle Krala hakaretten bir yıl hapis cezası almış ancak bu ceza ertelenmiştir.
  • Eon/Fransa: Bu davada; yerel bir siyasetçi olan başvurucu, Fransa Cumhurbaşkanına hitaben “defol git, zavallı aptal” yazılı bir pankart taşıması nedeniyle 30 Euro tutarında para cezası ile cezalandırılmıştır. Bu ceza ertelenmiştir.
  • Önal/Türkiye: Bu davada; yayıncı olan başvurucu, bir kitapta dönemin Cumhurbaşkanı’nı cinayet işleyen, uyuşturucu ticareti yapan, Kürt sorunundan rant sağlayan bir çetenin lideri olarak gösteren ifadeler nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaretten (mülga 765 sayılı TCK m.158) suçlu bulunmuş ve para cezası ile cezalandırılmıştır.
  • Vedat Şorli/Türkiye: Bu davada; sade bir vatandaş olan başvurucu, Facebook paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçundan (TCK m.299) tutuklanmış, yapılan yargılama sonucunda 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmış, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
  • Pakdemirli/Türkiye: Bu davada; siyasetçi olan başvurucu aleyhine, dönemin Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle yüklü miktarda tazminata hükmedilmiştir. Özel hukuk yaptırımı sözkonusu olmasına rağmen İHAM’ın, Cumhurbaşkanına hakaret davalarında gönderme yaptığı önemli kararlarından birisidir.

Bu kararların tamamında İHAM, başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli ve/veya ölçülü olmadığına kanaat getirmiştir

İHAM İçtihadından Çıkan İlkeler

  1. Devlet başkanlarına ayrıcalıklı koruma sağlayan düzenlemeler veya yorumlar İHAS’ın ruhu ile bağdaşmaz

İHAM, devlet başkanına ayrıcalıklı koruma sağlayan her türlü yasal düzenlemeyi otomatik olarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (İHAS) aykırı bulmaktadır. Bunun gerekçesi Mahkemeye göre, devlet başkanına özel koruma sağlayan düzenlemelerin ifade özgürlüğü üzerinde baskı oluşturması ve çoğulculuğu tehdit etmesidir. Üstelik devletin şekli, hükümet sistemi, devlet başkanının sahip olduğu görev ve yetkiler ve siyaseten tarafsız olup olmadığı gibi hususlar bu bakımdan önem arz etmemektedir. İHAM, herkes gibi devlet başkanlarının da itibarlarının korunmasının gerektiğini kabul etmekle birlikte bu korumanın hakarete ilişkin genel hükümler yoluyla sağlanabileceği kanaatindedir

  1. İçeriği ve uygulanış şekli nedeniyle ifade özgürlüğü ihlallerine yol açan TCK m.299 kaldırılmalıdır

İHAM; 2021 yılında verdiği Vedat Şorli kararında, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlaline neden olan yargılamanın doğrudan TCK m.299’un metninden ve mahkemelerce uygulanma şeklinden kaynaklandığını tespit ederek Sözleşmenin 46. maddesi uyarınca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ulusal hukukun İHAS m.10 ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini belirtmiştir[15]. Mahkeme ayrıca, devlet başkanına özel bir koruma öngören düzenlemelerin İHAS ile bağdaşmadığını tekrar vurgulamıştır. TCK m.299’un bizatihi varlık sebebi Cumhurbaşkanına üstün bir koruma sağlamak olduğundan, bu maddenin Sözleşme ile uyumlu hale getirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla İHAM içtihadı doğrultusunda hareket etmek için, sözkonusu maddenin yürürlükten kaldırılması veya bu yapılmadığı takdirde uygulanmaması gerekmektedir. Kanaatimizce, burada geçen ceza sorumluluğu TCK m.125 kapsamında ele alınmalıdır.

  1. Devlet başkanlarına yönelik ifadelerin cezalandırılması “caydırıcı etki” oluşturur

Bir iç hukuk normunun Sözleşmeye aykırı olması, İHAM’ın hak ihlali tespit etmesi için tek başına yeterli değildir. “Potansiyel mağdurluk” istisnası bir kenara bırakılırsa, Sözleşmede tanınan bir hakkın ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesi için, iç hukuk normunun somut olarak ne şekilde uygulandığının ve bu uygulamadan doğan sonuçların incelenmesi gerekmektedir. İHAM, devlet başkanlarına özel bir koruma tesis etmek amacıyla öngörülen suç ve cezaların İHAS’a aykırı olduğunu kaydettikten sonra siyasi ifade özgürlüğü alanında belirlediği ölçütler ışığında somut şikayetleri değerlendirmektedir. Bu ölçütler bir sonraki bölümde gösterileceği üzere Anayasa Mahkemesi tarafından da uygulanmaktadır. İHAM’ın devlet başkanına hakaret konulu kararlarına bakıldığında en önemli ölçütün kişiye uygulanan yaptırımın niteliği olduğu görülmektedir. İHAM, nefret içerikli sözler ve şiddet çağrısı gibi demokratik toplum değerleriyle bağdaşmayacak haller dışında, ifadeleri nedeniyle bir kişinin cezalandırılmasını kabul edilir bulmamaktadır. İfadelerin muhatabı devlet başkanı olduğunda, bu ilke çok daha önemli hale gelmektedir. Bu durumda ifade özgürlüğüne getirilen her türlü sınırlama “caydırıcı etki” doğurmaktadır.

B-) AYM İçtihadında Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu

AYM; 2016 yılında verdiği somut norm denetimi kararında, TCK m.299’un Anayasaya aykırılık içermediğine kanaat getirmiştir. Mahkeme, bireysel başvuru kapsamında ise konuyla ilgili dört karara imza atmıştır:

  • Umut Kılıç: Adli yargı hakimliği mülakatına giren bir aday olan başvurucu, mülakat kuruluna hitaben “iktidarın işbirlikçisi”, “emek hırsızı”, “faşist AK Parti iktidarının uşakları” sözlerini sarf etmiş, kurulun çağrısı üzerine gelen polisler tarafından salondan çıkarılırken ise “hırsız, katil Recep Tayyip Erdoğan” şeklinde slogan atmıştır. TCK m.125 ve m.299 kapsamında yürütülen yargılama sonucunda ayrı ayrı 1 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmiş, HAGB kararı verilmiştir. AYM, başvurucuya uygulanan yaptırımın demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğuna karar vermiştir.
  • Diren Taşkıran: Sade bir vatandaş olan başvurucu, bir basın açıklaması sırasında “AKP iktidarı ve sarayın bekası uğruna Sur, Cizre, Silopi ve Kuzey Kürdistanın birçok yerinde katliamlara devam ediyor” şeklinde bir ifade kullanmıştır. TCK m.299 kapsamında yürütülen yargılama sonucunda 10 ay hapis cezasına hükmedilmiş, HAGB kararı verilmiştir. AYM, başvurucuya uygulanan yaptırımın demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.
  • Şaban Sevinç: Gazeteci olan başvurucu, katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı’na yönelik olarak “yani yolsuzluk tapeleri olan, ses kayıtları olan, oğluyla rüşvet konuşması olan Cumhurbaşkanlığına aday bile olamaz diye düşünülmüş” ifadelerini kullanmıştır. TCK m.299 kapsamında yürütülen yargılama sonucunda 11 ay 20 gün hapis cezasına hükmedilmiş, HAGB kararı verilmiştir. AYM, başvurucuya uygulanan yaptırımın demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.
  • Yaşar Gökoğlu: Bir platform adına basın açıklaması yapan başvurucu, Cumhurbaşkanı’na yönelik olarak “…kaçak saraydaki iktidarını devam ettirmeye çalışmaktadır” şeklinde bir ifade kullanmıştır. TCK m.299 kapsamında yürütülen yargılama sonucunda 10 ay hapis cezasına hükmedilmiş, HAGB kararı verilmiştir. AYM, başvurucuya uygulanan yaptırımın demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.

AYM’nin Uyguladığı Kriterler

İHAM, devlet başkanına hakaret suçuna ilişkin başvuruları incelerken, Ulusal Hukukta devlet başkanına imtiyazlı bir koruma sağlanıp sağlanmadığına ve uygulanan yaptırımın ceza niteliğinde olup olmadığına bakarak bir değerlendirme yapmakta ve bilhassa müdahalenin caydırıcı etkisi üzerinde durmaktadır. Kuşkusuz, davanın özelliğine göre başka ölçütler de gündeme gelebilmektedir. Ancak esas belirleyici olan bu ölçütlerin bunlar olduğu söylenebilir. AYM ise, cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle cezalandırılan kişilerce yapılan başvuruları değerlendirirken Axel Springer kriterleri olarak bilinen kriterlere başvurmaktadır. AYM ayrıca, derece mahkemelerinden sözkonusu kriterleri somut vakaya uygulamalarını ve bunu karar gerekçelerinde göstermelerini beklemektedir.

  1. Uyuşmazlığa konu ifadelerin maddi olgu mu yoksa değer yargısı mı oluşturduğu

Dava konusu yapılan ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı oluşturduğu hakaret davalarında son derece önemlidir. Nitekim maddi olgular ispatlanabilir nitelikte iken, değer yargılarının doğruluğunun ortaya koyulması mümkün değildir. Değer yargısı niteliğindeki ifadeler doğası gereği kişiseldir ve geniş bir korumadan yararlanır. Değer yargısı niteliğinde bir ifade sözkonusu olduğunda, bu ifadenin olgusal bir temele sahip olup olmadığı önem kazanmaktadır. Olgusal temelden yoksun, herhangi bir somut unsura dayanmayan değer yargıları bazı durumlarda kişilik haklarını zedeleyebilecekti

Bir değer yargısının olgusal temele sahip olup olmadığı, ancak ifadelerin tamamının gözönünde tutulması ve genel kapsam içerisinde değerlendirilmesi suretiyle anlaşılabilir. Önemle belirtmek gerekir ki, olağan koşullarda hakaret olarak kabul edilebilecek ifadeler belirli bir bağlam içerisinde dile getirildiğinde siyasi eleştiri olarak nitelendirilebilecektir. Örneğin Eon/Fransa davasında, başvurucunun Cumhurbaşkanına hitaben kullandığı “defol git, zavallı aptal” ifadeleri, Cumhurbaşkanının bir çiftçiye yönelik sözlerinin tekrarından ibaret olması sebebiyle siyasi eleştiri olarak kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanının geçmişte bizzat bu ifadeleri kullanması; sözkonusu ifadeleri kaba hakaret veya sebepsiz saldırı olmaktan çıkararak, olgusal temele dayalı bir siyasi eleştiri haline getirmiştir.

  1. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği

Basın mensupları, popüler sosyal medya kullanıcıları, blog yazarları, sivil toplum çalışanları, siyasetçiler ve genel olarak kamuyu ilgilendiren konularda görüş açıklamayı görev veya meslek edinmiş kişiler İHAM içtihadında en geniş ifade özgürlüğünden yararlanan grubu oluşturmaktadır; zira demokratik toplumlarda bu kişiler “kamu bekçisi” işlevi görmekte, doğrudan iktidarı denetlemektedirler. Bu kategoriye giren kişilerin ifade özgürlüğüne müdahalede bulunma konusunda kamu makamlarının son derece dar bir takdir payına sahip oldukları kabul edilmektedir. Nefret sözleri veya şiddet çağrısı içermedikçe veya sebepsiz kişisel saldırı niteliğinde olmadıkça, yüksek korumadan yararlanan düşünce açıklamalarının en hafif bir yaptırımla karşılaşması dahi ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmaktadır

  1. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı

Cumhurbaşkanına hakaret davalarında hedefte olan kişi devlet başkanıdır. İHAM içtihadına göre; devlet başkanı, sahip olduğu konum gereği eleştirilere açık olmak zorundadır. Devlet başkanının; kral veya cumhurbaşkanı olması, siyaseten tarafsız veya aktif siyasetçi olması, iç hukukta ceza sorumluluğunun bulunup bulunmaması gibi hususlar bu değerlendirmeyi değiştirmemektedir. Buna ek olarak, devlet başkanının aktif siyasetçi olması kendisine yönelik kabul edilebilir eleştiri sınırının çok daha geniş yorumlanmasını gerektirir.

  1. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı

İfade özgürlüğü ile itibarın koruması hakları arasındaki dengelemede dikkate alınması gereken en önemli ölçütlerden birisi, dava konusu ifadelerin kamusal bir tartışmaya katkı sunup sunmadığıdır. Bu ölçütün uygulanmasındaki amaç, toplumun genelini veya önemli bir kesimini ilgilendirmeyen, kişisel veya magazinsel yönü ağır basan tartışmaları genel yarara ilişkin tartışmalardan ayırt etmek ve bu sayede ifade özgürlüğüne sağlanan korumanın seviyesini belirlemektir. Kamusal yarar içeren tartışmalara katkı sağlayan düşünce açıklamalarının daha üstün bir korumadan yararlanacağından kuşku bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanına hakaret davalarında; dava konusu yapılan ifadelerin bu nitelikte olup olmadığı belirlenirken, yukarıda belirtildiği gibi, açıklamaların bütünü ve olayların bağlamı dikkate alınmalıdır.

  1. İfadelerin kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı

Dava konusu yapılan ifadelerin kamuyu bilgilendirme değeri arttıkça bu ifadelerin yararlanacağı koruma düzeyi yükselmektedir. Aynı şekilde, toplumun ilgi gösterdiği konulara ve güncel meselelere ilişkin düşünce açıklamalarının korunmasındaki kamusal yarar yüksektir.

  1. Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı

İHAM ve AYM; itibarının zedelendiğini iddia eden tarafın, kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağına sahip olması durumunda katlanması gereken eleştiri sınırının geniş olduğunu kaydetmektedir. Nitekim kendisini savunma olanağından yoksun olan sade bir vatandaş ile elinde geniş imkanlar bulunan bir kişinin durumu aynı değildir. Cumhurbaşkanın, kendisine yöneltilen eleştirilere veya kendisini hedef alan kişisel saldırılara karşı cevap verme imkanının sade yurttaşlara göre çok daha geniş olduğu tartışmasızdır.

  1. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi

Kamuoyunun yakın takibinde olan devlet yöneticilerinin ve siyasetçilerin eleştirel sözlerinin hedefinde bulunması demokratik ve çoğulcu rejimlerde olağan bir durumdur. Siyasetçileri hedef alan siyasi söz ve eleştiriler doğası gereği bu kişileri incitebilir veya kızdırabilir. İHAM ve AYM kararlarında tasvir edilen “demokratik toplum” tam da bu tür eleştirilere tahammül edebilen bir toplumdur. Aksi takdirde, her türlü muhalif düşünce iktidardaki siyasetçilere zarar verdiği gerekçesiyle cezalandırılabilecektir. Bir düşünce açıklamasının yaptırımla karşılaşabilmesi için hedef alınan kişiye demokratik toplumda katlanılması gerekenden daha ciddi bir zarar vermesi gerekmektedir. İHAM, Tuşalp/Türkiye kararında, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine kararı verirken “dava dosyasında makalelerin Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyeri, mesleği veya özel yaşamına etkide bulunduğunu iddia edecek hiçbir şey olmadığını” özellikle belirtmiştir.

  1. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki oluşturup oluşturmayacağı

İHAM’ın ve AYM’nin ifade özgürlüğüne ilişkin değerlendirmelerinde öne çıkan ölçütlerden belki de en belirleyici olanı, kamu makamlarınca alınan tedbirlerin caydırıcı bir etki doğurup doğurmadığıdır. Ceza Hukuku yaptırımlarından farklı olarak, insan hak ve hürriyetleri alanında gerçekleşen müdahalelerin caydırıcı sonuçlar doğurması demokratik toplumun gereklerine uymamaktadır. İHAM ve AYM kararlarında, kamu makamlarınca uygulanan yaptırımların ifade özgürlüğünü kullanan kişi veya benzer konumda olan başka kişiler üzerinde caydırıcı bir etki doğurması durumunda hak ihlalinin tespit edilmesi kaçınılmaz olmaktadır.

İHAM; devlet başkanına hakaret konulu bütün kararlarında, cezalandırma yoluna başvurulmasının ifade özgürlüğünün kullanımı üzerinde caydırıcı bir etki doğuracağını kabul etmiştir. Yakın tarihli Vedat Şorli kararında, sade bir vatandaş olan başvurucunun ceza tehdidi altında bulunmasının yine caydırıcı etki yaratacağını vurgulamıştır.

Tüm bu bilgiler ışığında yapılan değerlendirmeye göre, Türkiye’nin ifade özgürlüğü alanındaki karnesinin hiç de iyi olmadığını kabul etmek gerekir. İHAM tarafından bugüne kadar tespit edilmiş olan ifade özgürlüğü ihlallerinin %40’ından fazlası Türkiye’ye karşı verilmiştir. AYM, 2021 yılı sonu itibariyle incelediği bireysel başvurularda toplam 663 ifade özgürlüğü ihlali saptamıştır[39]. Yazımızın başında aktarılan veriler TCK m.299’un bu tabloyu daha da kötüleştirebileceğini göstermektedir.

AYM’nin 2021 yılında verdiği ihlal kararları, hiç kuşku yok ki, ifade özgürlüğü alanındaki Avrupa standartlarının hukukumuza aktarılması bakımından oldukça önemlidir. Buna karşın, İHAM tarafından oluşturulan içtihadın gerçek anlamda AYM kararlarına yansımaması eleştiriye açık bir husustur. İHAM; somut hak ihlalleri tespit etmenin ötesinde, TCK m.299’un varlığını ifade özgürlüğü açısından sakıncalı ve Sözleşmenin ruhuna aykırı bulmaktadır. AYM ise, derece mahkemelerinin kararlarına odaklanarak sorunun asıl kaynağını gözardı etmeyi tercih etmektedir.

TCK m.299’dan kaynaklanan hak ihlallerinin önlenmesinde asıl görev derece mahkemelerine ve cumhuriyet savcılarına düşmektedir. Demokratik toplumlarda, nefret içerikli sözler ve şiddet çağrısı dışında kalan düşünce açıklamalarının cezalandırılmaması gerektiği, hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında Ceza Hukukunun başvurulacak son çare olduğu, kişilik haklarına haksız saldırı durumunda Özel Hukuk araçlarının daha etkili olabileceği ve yasal düzenlemelerin yeterli güvenceleri sağlamadığı durumlarda Anayasa m.90/5 uyarınca temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin doğrudan uygulanması gerektiği hatırda tutulmalıdır.

Nihayet; İHAM’ın Vedat Şorli kararında işaret ettiği gibi, TCK m.299’un yol açtığı hak ihlallerinin giderilmesi ve yenilerinin yaşanmaması için yasa koyucunun da harekete geçmesi gerekmektedir. Avrupa Konseyi hakaretin suç olmaktan çıkarılması eğilimini desteklemekte, İHAM ise kişiye özel suç ve cezaların İHAS’ın ruhuna aykırı olduğunu söylemektedir. Bu koşullarda, yasa koyucunun hareketsiz kalmasının İHAM önünde yeni hak ihlallerine kapı aralayacağını öngörmek zor değildir. Kanaatimizce; hakaret fiilleri suç sayılmaya devam edilecekse, görevi ve konumu gereği Cumhurbaşkanına hakaretin de TCK m.299’da değil, TCK m.125/3-a’ya göre değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Ayrıca; suçun unsurlarının tespiti ile sübut konusunda ve bunun yanında koruma tedbirlerinin tatbikinde “kanunilik”, “eşitlik” ve “adalet” ilkeleri Cumhurbaşkanına hakaret suçlarında gözetilmelidir.

SON OLARAK, CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI ŞÖYLEDİR:

Yalancı Tayyip, Diktatör Tayyip” Hakaret Değildir – YARGITAY 18. Ceza Dairesi -Karar: 2017/9587

“Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Somut olayda sanığın katılanı hedef alarak gazetede yazdığı “Tencere Tava Hep Aynı Hava!” adlı yazısında; “Diktatör Tayyip!”, “Valin Gezi Park’a dokunmayacağız dedi. Ama İstanbul’un mülki amiri yalan söyledi. Dolayısı ile sen yalan söylemiş oldun. ‘Yalancı Tayyip’ Diktatör Tayyip! Tencere tava hep aynı hava dediğin protesto seni kelle paça yapacaklar! Haberin olsun!” şeklindeki ve eleştiri niteliğindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir “

Paraları Çalmışlardır” Sözü Cumhurbaşkanına Hakaret Suçundan Beraat – Ceza Genel Kurulu 2018/63 E. , 2022/543 K.

“Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 18.05.2015 tarihli ve 32422 sayılı “Kanun yararına bozma yoluna gidilmemesine” ilişkin müzekkeresine hitaben sanık …’in 15.07.2015 tarihli dilekçesinde yer alan “…Baba oğlun hakkında ülkemiz adına ve gelecek nesillerimiz adına sorgulanmanın paşlatılması için kanun yararına Bozma yoluna gidilerek gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.” şeklindeki sözlerine ilişkin olarak yapılan ihbar sonrası … Bakanlığının 20.01.2016 tarihli olurları ile sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kovuşturma izni verilen olayda,

Cumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkûmiyetin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığı hususu açısından; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle eleştiriye daha fazla katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu her zaman vurgulanmıştır. Demokratik bir toplumda siyasetçilere diğer siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanındığı, seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu, bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği göz önüne alındığında ve sanığın dilekçesinin içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde sözleri ağır eleştiri niteliğinde olan ve mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmayan sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir”

Emekli Cumhurbaşkanına Hakaret Halinde TCK 299 Uygulanamaz – Yargıtay 18. Ceza Dairesi – Karar : 2017/987

“Şüphelinin “hükümlülerin iznini kullanmasındaki prosedür ile ilgili olarak (olay tarihinde Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı olan) mağdur Abdullah Gül’e mektup yazdığını, ancak cevabın olumsuz geldiğini” söylediği, şüphelinin daha sonra bir anda “… senin ananı avradını sinkaf edeyim” diyerek mağdura …‘e hakaret ettiği “ iddiası ile cezalandırılması istemi ile iddianame düzenlenmiştir.

TCK’nın 299. maddesinde düzenlenen suç, Cumhurbaşkanına karşı hakaret eyleminde bulunulmasıyla oluşacağından, eylemin Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan kişiye karşı işlenmiş olması gerekir. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdikten sonra bu görevle ilgili olarak hakaret edilse dahi, TCK’nın 299. maddesi uygulanamayıp, TCK’nın 125, 130. maddelerindeki hakaret suçlarını oluşturacaktır.

TCK’nın 125. maddenin birinci fıkrasında ise suçun temel şekli, üçüncü fıkrasında ise nitelikli halleri düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 131/1. maddesi uyarınca, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının takibi şikayete bağlıdır.

Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunda ise, hakaretin yalnızca görevin yerine getiriliş biçimiyle ilgili olması şart değildir. Hakaret, kamu görevlisinin görevine veya görevin yerine getiriliş biçimine yönelik olabilir. Herhangi bir kamu görevine karşı duyulan düşmanlık sebebiyle o görevi ifa eden veya etmiş olan görevliye hakarette de illiyet bağının varlığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca TCK’nın 299. maddesinden farklı olarak, görevin yapılması sırasında veya yapılmasından sonra görev nedeniyle işlenen hakaret ile TCK’nın 125/3-a. maddesinde düzenlenen suç oluşabilir.

Belirtilen nedenlerle, mağdurun suç tarihinde kamu görevlisi olmadığından, eylemin TCK’nın 125/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturabileceği, bu suçun takibinin şikayete bağlı olduğu, mağdurun beyanı alınarak sonucuna göre işlem yapılması gerektiği yönündeki iddianamenin iadesi kararı ve dolayısıyla bu karara karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır”

Cumhurbaşkanına Beddua Etmek Suç Değildir – Ceza Genel Kurulu 2017/1154 E. , 2022/247 K.

“Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa’nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Ancak eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması hâlinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 12.12.2012 tarihli ve 3381 sayılı “Olur”u ile hakkında kovuşturma izni alınan sanığın, 23.07.2012 tarihli elektronik posta iletisi ile yapmış olduğu BÎMER Başvuru dilekçesinde Cumhurbaşkanına hitaben özetle “…Bu iki imansız dinsize dedim ki evime ekmek parası alacak durumda değilim, çocuklarımın ideallerini karşılayacak durumda değilim. … Allah belanızı versin, Allah yerin dibine soksun sizi…” şeklinde sözler söylediği, sanığın da dilekçe içeriğini kabul ettiği dosyada;

Demokratik bir toplumun ve çoğulculuğun gereği olarak kişilere siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olduğu kabul edilmekle, özellikle de seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan kişiler için ifade özgürlüğünün değerli olduğu düşünüldüğünde ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmekte olup; somut olayda da sanığın söylediği sözlerinin beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici sözler olmakla birlikte, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaşmadığı anlaşılmakla sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir”

Cumhurbaşkanının Eleştirilmesi Hakaret Suçu Olarak Kabul Edilemez – Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2023/2186 E. , 2023/19046 K.

“Dosya kapsamına göre, sanık tarafından yapıldığı kabul edilen paylaşımlar;

26.08.2017 tarihinde, Cumhurbaşkanı …’ın yer aldığı fotoğrafın üst tarafında “Enerji ye DAMAT bakıyor Eğitime oğlu bakıyor Sağlığa HANIMI bakıyor İletişime KIZI bakıyor DİKTATÖR deyince de kızıyor..” şeklindeki yazı,

20.06.2017 tarihinde, Cumhurbaşkanı …’ın yer aldığı ve üzerinde “Ne aldanan oldum ne aldatan, Rabbim de milletim de bizi affetsin… Şahsım da milletimde aldatıldı.” şeklinde ibareler bulunan fotoğraf ile bu fotoğrafın üst tarafında “Adamda her yol var işini yürütüyor ya pişkin pişkin.” şeklindeki yazı,

27.10.2017 tarihinde, Cumhurbaşkanı …’ın yer aldığı ve üzerinde “… canlı yayında az önce açıkladı! YANILMIŞIZ” şeklinde ibareler bulunan fotoğraf ile bu fotoğrafın üst tarafında “Çek git o zaman m…l senin yanlış politikaların yüzünden kürt halkımızı da kaybetmek istemiyoruz bir an önce itip kakaladığınız kürt halkına sahip çıkılmalıdır.” şeklindeki yazı,

09.11.2017 tarihinde, “birinci elden alıyorum haberleri siyasetçi arkadaşlarım var … son dönemlerini yaşıyor geberecek durumu bayağı ağırmış, torbayla yaşıyor b…k torbası afedersiniz metastasyonu var.” şeklindeki yazılardan ibarettir.

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.

Yargılamaya konu somut olayda; sanığın katılana yönelik 26.08.2017, 20.06.2017 ve 09.11.2017 tarihli paylaşımlarının, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, nezaket dışı, kaba söz niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarını oluşturmadığı anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir” Şeklindedir.