Güveni kötüye kullanma, muhafazası veya belirli bir şekilde kullanılması için kendisine zilyetliği devredilen malı devralan şahsın, zilyetliğin devri amacı dışında kendisinin veya başkasının yararına olarak malı kullanması veya zilyetliğin devri olgusunu inkar etmesidir. Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, zilyetliği devreden ile devralan arasında mevcut olan hizmet ilişkisinin kötüye kullanılması suretiyle güveni kötüye kullanma suçu işlenmesi halinde meydana gelir. Güveni kötüye kullanma suçu, emniyeti suiistimal suçu olarak da adlandırılmaktadır.
Güveni kötüye kullanma
Madde 155- (1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.[63]
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
*Zilyetliğin devir amacı dışında kullanılması şeklindeki basit güveni kötüye kullanma suçu (TCK md. 155/1),
Emniyeti suistimal suçu açısından zilyetlik kilit önemde bir kavramdır. Suçun ihdas edilme amacı nihayetinde mülkiyeti korumaktır. Mülkiyetin en geniş bir biçimde korunması için zilyetliğin korunması gerekir. Emniyeti suistimal suçu şartlarının oluşması için zilyetlik açısından şu unsurların gerçekleşmesi gerekir:
- Zilyetliğin Devri: Emniyeti suistimal suçunun oluşması için malın zilyetliğinin suçu işleyen kişiye devredilmesi gerekir. Zilyetliği devredilen mal, taşınır veya taşınmaz bir mal olabilir. Taşınır mal, “misli bir mal” (aynısı olan mal) ise zilyetliği devredilen malın misli olan herhangi bir mal geri mal sahibine teslim edilemezse suç oluşur. Örneğin, kendisine bir düğünde kullanılmak üzere verilen bir takıyı satan kişi, aynı takıdan mal sahibine satın alıp geri verirse suç vücut bulmaz. Ancak, misli olmayan (aynısı olmayan) malların değeri kadar para verilmesi emniyeti suiistimal suçunun oluşmasını engellemez. Maddi zararın karşılanması yazımızda değineceğimiz üzere sadece bir ceza indirimi nedenidir. Zilyetlik, ya malın belirli bir şekilde kullanılması ya da malın muhafazası için faile devredilmelidir. Örneğin, kendisine muhafaza etmek için bırakılan çek veya senedi, ciro ederek ticari faaliyetinde kullanan kişi, çek veya senedi zilyetliğin devir amacı dışında kullandığı için ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
- Zilyetliğin Bizzat Malın Sahibi Tarafından Devri Gerekir: Suçun meydan gelmesi için zilyetlik, suçu işleyen kişiye rızai bir şekilde “bizzat” devredilmesi gerekir. Zilyede bizzat teslim edilmemiş bir malda tasarruf edilmesi halinde başka suçlar meydana gelir. Örneğin, babasına teslim edilen bir malı satan kişi bu maddedeki suçu değil, hırsızlık suçunu işlemiş olur. Çünkü mal kendisine değil babasına teslim edilmiştir. Suçu işleyen kişi, zilyetliği mal sahibinin rızası veya bilgisi dışında ele geçirmişse emniyeti suistimal suçu değil, işlenen fiilin özelliklerine göre hırsızlık suçu, yağma suçu, dolandırıcılık suçu veya mala zarar verme suçu meydana gelebilir.
- Zilyetliğin Devri Amacı Dışında Tasarruf veya Devir Olgusunun İnkarı: Fail, zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunmalı veya bu devir olgusunu inkâr etmelidir. Malın sahibi olan kişi (gerçek kişi, şirket, vakıf vs.), zilyetliği belli bir şekilde kullanılmak üzere zilyet olan kişiye devreder. Zilyet, malı sahibine geri teslim edene kadar devir amacına uygun kullanırsa suç oluşmaz. Ancak, zilyet malı devir amacı dışında kullanırsa, kendisine teslim edilen malı malın sahibiymiş gibi satar, rehneder, tüketir, değiştirir, bozar vb. şekillerde tasarrufta bulunursa güveni kötüye kullanma suçu oluşur. Örneğin, Finansal Kiralama Sözleşmesi gereği, sözleşme feshedilirse iade edilmesi gereken iş makinası, kiracı tarafından iade edilmezse suç oluşur. Fail, mal sahibi tarafından rızai bir şekilde kendisine devredilen malın devredilmesi olgusunu inkar ederse yine suç oluşur. Örneğin, kendisine bankaya yatırmak üzere teslim edilen parayı teslim almadığını ileri süren failin, parayı teslim aldığı ispatlanırsa suç işlenmiş olur
*Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma (TCK md. 155/2),
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, suçun nitelikli şekillerinden biridir. TCK md. 155/2 hizmet nedeniyle güvenin kötüye kullanılması halinde suçun cezasını daha ağırlaştırmıştır.
Malın mülkiyet hakkı sahibinin zilyet ile kurduğu sözleşme, hizmet ilişkisi şeklinde ise hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir. Taraflar arasındaki hizmet ilişkisinde bir süreklilik olmalıdır. Sürekli bir ilişki olmadan zilyet, malın mülkiyet hakkı sahibinin geçici bir talebini yerine getirirken suçu işlerse, suçun basit şekli meydana gelir. Ayrıca suçun konusu olan hizmet ilişkisinin bir ücret veya bu mahiyette sayılabilecek bir çıkar karşılığında kurulması gerekir.
İş sözleşmesi gibi sözleşmelerde belli ölçüde süreklilik arz eden hizmet ilişkileri kurulmaktadır. Örneğin, işyeri sahibine tamir için bırakılan aracı tamir etmesi gereken işçi, aracı tamir etmek yerine gezmek için kullanıp yaptığı kaza sonucu araçta hasar meydana gelirse hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
Vekalet sözleşmelerinde de süreklilik arz eden bir hizmet ilişkisi vardır. Örneğin, Avukat – müvekkil ilişkisi bir vekalet ilişkisidir. Avukata vekalet görevi çerçevesinde tevdi edilen değerli evrakın, avukat tarafından kasten yırtılması halinde hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
*Meslek veya sanat nedeniyle emniyeti suistimal (TCK md. 155/2),
Bazı mesleklerin icrası güven ilişkisi çerçevesinde bir malın teslim edilmesine bağlıdır. Mesleği icra eden kişiye teslim edilen mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulursa, mesleğin icrası gereği kendisine bırakılan eşya üzerinde güveni kötüye kullanma suçu oluşur. Örneğin, terzilik, ayakkabı tamirciliği gibi bir mesleği icra eden kişiye teslim edilen bir malın amacı dışında kullanılması halinde bu suç oluşur.
*Ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma (TCK md. 155/2),
Ticari güven ilişkisi, ekonomik hayatın sürdürülebilmesi için oldukça önemlidir. TCK, ticari güven ilişkisinin kötüye kullanılmasını suçun nitelikli şekli olarak kabul etmiştir. Şirketler arasında yapılan taşıma sözleşmeleri, eser sözleşmeleri gibi sözleşmeler nedeniyle bir ticari ilişki kurulabilmektedir. Ticari ilişkinin gereği olarak bir mal zilyede teslim edildiğinde malın tasarruf amacı dışında kullanılması ticaret ilişkisi nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturur. Örneğin, kendisine teslim edilen taşınır malı İstanbul iline götürmesi gereken şirket, başka bir ihtiyacı karşılamak için kullanması halinde ticaret ilişkisi nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.
*Başkasının mallarını yönetmek yetkisi çerçevesinde tevdi ve teslim edilen mallar ile ilgili emniyeti suistimal (TCK md. 155/2).
Başkasına ait malları yönetme yetkisi çerçevesinde tevdi ve teslim edilen malların tasarruf amacına aykırı bir şekilde kullanılması veya tevdi ve teslim olgusunun inkar edilmesi halinde suçun bu hali oluşur.
Başkasına ait malları yönetme yetkisinin hangi nedenlerle suçu işleyen kişiye teslim edildiğinin bir önemi yoktur. Malı yönetme yetkisi mal sahibinin rızasıyla verilebileceği gibi mahkeme kararı ile de verilebilir. Bir kimse, mallarını yönetmesi için vekil tayin etmiş olabilir. Özellikle bazı varlıklı kişilerin, kendilerine ait malların yönetimini başkasına bıraktığı durumlarla sık sık karşılaşılmaktadır. Malları yönetme yetkisi kendisine bırakılan vekil, söz konusu yetkiyi kötüye kullanarak tasarruflarda bulunursa suçun bu ağır şekli meydana gelir.
Aynı şekilde mahkeme tarafından atanan vasi veya kayyımın kendisine tevdi ve teslim edilen mal hakkında yönetme yetkisini kötüye kullanması halinde yine suçun bu ağır şekli oluşabilir.
Tüm bunlarla beraber, güveni kötüye kullanma suçu şartları açısından en önemli olgu, malın mülkiyet hakkı sahibi ile zilyet arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi olmasıdır. Sözleşme tarafların “aldatılmamış” özgür iradesi ile kurulmalıdır. Fail ile mülkiyet hakkı sahibi arasında geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa suçun şartları oluşmaz. Eğer mal, mülkiyet hakkı sahibinin iradesi yanıltılarak, hile ve aldatma ile alınmışsa geçerli bir hukuki sözleşmeden bahsedilemeyeceği gibi, fiil dolandırıcılık suçu teşkil eder.
Sözleşme yazılı olabileceği gibi sözlü şekilde de yapılabilir. Sözleşmenin hukuken geçerli ve hukuka uygun bir sözleşme ilişkisi olması, suçun şartlarının vücut bulması için zorunludur.
Ayrıca, güveni kötüye kullanılması suçunun meydana gelmesi için failin haksız yarar sağlaması şart değildir. TCK 155. maddede zilyetliğin kötüye kullanılması veya devir olgusunun inkar edilmesi suretiyle “kendisinin veya başkasının yararına olarak” mal üzerinde tasarrufta bulunulması halinde cezalandırılmaktadır. Her ne kadar maddede geçen “yararına olarak” ifadesi, failin haksız bir yarar elde etmesi gerektiği intibaı uyandırsa da, bu suç tipinde failin somut bir yarar sağlaması şart değildir. Suçun işlenmesiyle somut bir zarar oluşması da şart değildir. Zilyetlik konusu malda zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunulması veya devir olgusunun inkar edilmesi suçun vücut bulması için yeterlidir.
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, suçun nitelikli şekillerinden biridir. TCK md. 155/2 hizmet nedeniyle güvenin kötüye kullanılması halinde suçun cezasını daha ağırlaştırmıştır.
Hırsızlık Suçu ve Güveni Kötüye Kullanma İlişkisi
Hırsızlık suçu, sadece taşınır mallar üzerinde ve mal sahibinin rızası dışında malın bulunduğu yerden alınmasıyla meydana gelir. Hırsızlık suçunda failin başından beri suçun konusu malın mülkiyetini elde etme amacı, yani suç kastı başından beri mevcuttur.
Güveni kötüye kullanma suçu ise mal sahibinin kendi rızasıyla malı teslim etmesi, teslim alanın devir amacına aykırı kullanması veya devri inkar etmesiyle oluşur. Suç, hem taşınır mallar hem de taşınmaz mallar üzerinde işlenebilen bir suçtur. Emniyeti suiistimal suçunda failin kastı hırsızlık suçu gibi başından beri yoktur, suç işleme kastı sonradan meydana gelmektedir.
Dolandırıcılık Suçu ve Güveni Kötüye Kullanma Suçu
Dolandırıcılık suçu, mağdurun özgür iradesinin hileyle aldatılarak malın elinden alınması halinde oluşur. Dolandırıcılık suçunun tamamlanabilmesi için failin “haksız bir çıkar” sağlaması şarttır. Dolandırıcılık suçu işleyen fail başından beri suç kastıyla hareket etmektedir.
Güveni kötüye kullanma suçu, mağdurun özgür iradesiyle faile teslim ettiği mal üzerinde gerçekleşir. Failin haksız bir çıkar sağlaması şart olmayıp, zilyetliğin devri amacına aykırı kullanım veya devir olgusunun inkar edilmesi suçun işlenmesi için yeterlidir.
Zimmet Suçu ve Emniyeti Suistimal Suçu
Zimmet suçu, görevi nedeniyle kendisine teslim edilen malvarlığı değerleri üzerinde işlenebilir. Zimmet suçu ancak bir kamu görevlisi tarafından işlenebilir. Emniyeti suistimal suçu herkes tarafından işlenebilen ve güven ilişkisine dayalı bir suçtur.
Kamu görevlisi (memur, hakim, bilirkişi vs.) görevi ile bağlantılı olarak bir malvarlığı değerini kendi hesabına geçirirse hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma değil, zimmet suçu oluşur. Kamu görevlisine görevi ile bağlantılı değil de kişisel güven ilişkisine dayalı olarak bir malın zilyetliğinin devri sonucu suç oluşursa, bu durumda zimmet suçu değil, basit emniyeti suistimal suçu meydana gelir.
Tüm bu bilgiler ışığında bazı Yargıtay Kararları şöyledir:
Yargıtay 15. Ceza Daireleri – Karar : 2019/3020 No’lu Kararı
“Sanığın, katılanın yetkilisi ve ortağı olduğu … Yapı Denetim Ltd. Şti’nin 2005-2007 yılları arasında mali müşavirliğini yaptığı, 2008 yılında ise şirketle çalışmaktan vazgeçtiği, 2012 yılında vergi dairesi tarafından istenilen ve kendisine teslim edilen işyerinin 2007 yılına ait belge ve defterlerini vergi dairesine teslim etmediği, yapılan denetim sonunda ise katılanın yetkilisi olduğu şirketin vergi cezası aldığı ve bu şekilde sanığın kendisine teslim edilen defterleri katılana ve müfettişlere teslim etmeyerek katılanı zarara uğratmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda,
Katılanın 20.03.2008 tarihinde Antalya 11. Noterliği kanalıyla 2007 yılına ait defter ve belgelerin kendisine teslimini isteyen ihtarnameyi sanığa gönderdiği, sanığın da Antalya 7. Noterliğinden katılana karşı gönderdiği ihtarnamede, katılanın 2007 yılına ait yasal defterlerinin uhdesinde olduğunu belirttiği ve 25.04.2008 tarihine kadar düzenlenmesi gereken 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesini düzenleyip tahakkuk ettirdikten sonra teslim edeceğini bildirdiği ancak teslim ödevi mali müşavire ait olmasına rağmen, beş yıl geçtikten sonra katılanın şikayeti üzerine kollukta ifade verdiği sırada teslimde bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanığın hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun sabit olduğu gözetilmeden, mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi, bozmayı gerektirmiştir”,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Esas No: 2014/6812, Karar No: 2015/7609
Sanık, belediyede çalışmaktadır. Emlak vergilerini ödeyen bölümde çalıştığını söyleyerek şikayetçiden para almasına rağmen, aldığı parayı emlak vergisi için yatırmamış, kendisine mal edinmiştir. Belediyeden gelen cevabi yazıda sanığın emlak vergilerinin ödendiği departmanda değil başka bir departmanda görevli olduğu ve para tahsil yetkisi bulunmadığı açıklanmıştır. Sanık, suç teşkil eden eylemi kişisel güvene veya tanışıklığa dayalı olarak işleseydi suçun basit hali meydana gelirdi. Ancak, şikayetçi sanık ile çalıştığı yer arasındaki hizmet ilişkisine güvenerek para verdiğinden, TCK 155/2 maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir
Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Esas No: 2013/4524, Karar No: 2014/20771
“Sanık, yabancı uyruklu şikayetçilerle samimi olmuş, şikayetçilerin parasını vererek üçüncü bir kişiden aldıkları ev daha sonra şikayetçilere devredilmek üzere tapuda sanık üzerine kaydedilmiştir. Şikayetçiler ve sanık arasındaki sözlü anlaşma, yabancılar için taşınmaz alımı izin işlemleri uzun sürdüğünden, izin alındığında evin şikayetçilere devredileceği yönündedir. Şikayetçiler, evi kaçırmamak için güven ilişkisi duyduğu Türkiye vatandaşı sanık üzerine evi kaydetmiştir. Sanık önce evin devri için para istemiş, daha sonra evin kendisine ait olduğunu söyleyerek devir işlemini yapmayacağını söylemiştir. Olayda basit güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle sanığa TCK 155/1 maddesi gereği ceza verilmesi isabetlidir”
Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/21614, Karar No: 2014/13164
“Muhasebecinin yanında çalışan sanık, sigorta primlerini yatırmak üzere para veren müşterinin parasını ilgili kuruma yatırmayarak mal edinmiştir. Serbest muhasebecilerin 3568 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen görevleri arasında sigorta primi veya vergi borcu yatırmak yoktur. Muhasebecinin yanında çalışan sanığın da böyle bir yetkisi yoktur. Sanığın eylemi yanında çalıştığı kişiye karşı değil, üçüncü kişi olan müşteriye karşıdır. Bu nedenle, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu değil, TCK 155/1 maddesinde düzenlenen basit güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir “
Ceza Genel Kurulu – 2021/43 E. , 2021/287 K.
“1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesindeki avukatlığın kamu hizmetinin yanı sıra serbest bir meslek olduğuna ilişkin belirleme, 2. maddesinde yazılı amacı, TCK’nın 6/1-c-d fıkralarında düzenlenen “kamu görevlisi” ve “yargı görevi yapan” kavramlarının birbirinden farklı olup aynı sonucu doğurmadığı, TCK’nın 6. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere mesleklerin icrası sırasında avukatların kamu görevlisi olduğu ancak serbest meslek mensubu olan avukatların yaptığı tüm işlerde kamu görevlisi sayılacağını kabul etmenin TCK’nın 2. maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine ve bunun önemli sonucu olan kıyas yasağına aykırılık oluşturacağı, 1136 sayılı Kanun’un 35. maddesinde sayılan ve yalnız avukatların yapabileceği işler arasında olan “adli işlemleri takip etmek” kapsamında kalan icra takibinde bulunma görevini sanığın kanundan almakla birlikte, bu yetkiyi kullanma sırasında, müvekkilinin parasını tahsil etmesinin doğrudan avukatlık görevinden doğmayıp suç tarihinde yürürlükte olan HUMK’un 63. maddesindeki düzenleme uyarınca “ahzu kabz” yetkisine dayanarak gerçekleştirdiği, vekâletnamede ahzu kabz yetkisinin bulunmaması hâlinde sanığın parayı tahsil edemeyeceği, bu yetkinin de katılanın iradesi doğrultusunda verilmesi üzerine vekâletnamede ayrıca yer aldığı, ahzu kabz yetkisinin istenildiği zaman katılan tarafından geri alınabileceği gibi katılan tarafından sanığın azledilerek aralarındaki vekâlet ilişkisinin bitirilebileceği gibi sanık tarafından da istifa nedeniyle sonlandırılabileceği, yine suç tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 397. maddesindeki düzenleme uyarınca aralarındaki vekâlet ilişkisinin ölüm, ehliyetsizlik ve iflas gibi nedenlerle sona erdirilebileceği göz önüne alındığında aralarındaki ilişkinin vekâlet ilişkisi olup sanık ile katılan arasındaki ilişkide kamu otoritesi ve kamu gücünün kullanılmadığı, sanığın eyleminden dolayı kamu idaresinin güvenirliği ve işleyişinin değil sanık ile katılan arasındaki vekâlet ilişkisinin zarar gördüğü, sanığın hukuka aykırı olarak mal varlığına geçirdiği maddi değerin müvekkili olan katılana ait bir değer olduğundan, oluşan zararın da kamu zararı olmadığı ve sanığın somut olayda TCK’nın 6/1-c maddesinde belirtilen kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişi konumunda olmayıp suç tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HMUK’un 63. maddesindeki düzenleme uyarınca söz konusu paranın tahsili için katılan tarafından sanığa verilen ahzu kabz yetkisine dayanılarak sanık tarafından tahsilat yapıldığından, söz konusu paranın sanığa teslim edilmesinin sanığın doğrudan görevi nedeniyle yani avukat olmasının tabi sonucu olarak değil katılan tarafından sanığın şahsına duyulan güven ilişkisi nedeniyle verilen ahzu kabz yetkisine dayanarak gerçekleştirildiği ve aralarındaki ilişkinin hizmet ilişkisi kapsamında kaldığı birlikte değerlendirildiğinde; icra takibi neticesinde zilyetliği devredilen parayı uhdesinde tutup müvekkili olan katılana vermeyip mal edinen sanığın eyleminin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir” şeklindedir.
Son olarak, Etkin pişmanlık, suçu işleyen kişinin işlediği fiil yüzünden sonradan pişman olması ve suç nedeniyle oluşan “doğrudan maddi bir zarar” varsa, zararı gidererek ceza indirimi hükümlerinden yararlanmasını sağlayan bir ceza hukuku kurumudur. Suç işlendikten sonra fail tarafından etkin pişmanlık gösterilmesi halinde, güveni kötüye kullanma suçu cezası etkin pişmanlık nedeniyle indirilir.
Etkin pişmanlık
Madde 168 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/20 md.)
(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs (…)[65] suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.
(5) (Ek: 2/7/2012 – 6352/84 md.) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.
Etkin pişmanlık, savcılık soruşturması aşamasında gösterilirse güveni kötüye kullanma suçu cezası, 2/3 oranına kadar indirilebilir. Yani, 1 yıl ceza alabilecek fail etkin pişmanlık hükümleri uygulanırsa 4 ay ceza alabilir. Failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmesi için suça ilişkin bilgi vermesi ve varsa suç ortaklarını, azmettireni, yardım edeni açıklamalı veya mağdurun uğradığı zararı gidermelidir.
Yapılan soruşturma neticesinde mahkemede dava açıldıktan sonra, fakat henüz hüküm verilmeden önce fail, suça dair bilgiler verir veya mağdurun uğradığı zararı giderirse güveni kötüye kullanma suçu cezası ½ oranına kadar indirilir.
Tüm bunlarla birlikte bedelsiz senet kullanma suçu TCK m. 156’da malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında düzenlenmiştir. Bu suçla aslında bedeli ödenmiş veya ödenmesine gerek kalmamış olan senedin fail tarafından, yeniden ödenmeyi sağlamak amacıyla resmi makamlar önünde kullanılmasına yönelik fiiler cezalandırılmaktadır.
Bedelsiz senedi kullanma
Madde 156- (1) Bedelsiz kalmış bir senedi kullanan kimseye, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.”
Madde, borçlusunca ödenmiş ve bir suretle elde kalmış senedi, kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi kullanan, örneğin ödenmesi için icraya başvuran veya başkasına devreden kimseyi cezalandırmaktadır.
Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiilinin de aynı suçu oluşturacağında kuşku yoktur.
Maddede tanımlanan suçun kovuşturulması zarar görenin şikâyetine bağlı tutulmuştur.
Bu suçla esasen kişilerin ticari hayattaki işlemlerini güven içerisinde yapabilmeleri korunur.
Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı yada kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.
Bedelsiz senedi kötüye kullanma suçuyla ilgili Yargıtay Kararları şöyledir:
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/6938 Karar: 2015/995 Tarih: 21.01.2015
“Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı yada kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.
Katılanın, sanık Y.’ya aldığı borç karşılığında kendisi tarafından imzalı ancak vade ve bedel kısmı boş bırakılmış şekilde bono verdiği, daha sonra bu bononun bedelini Y.’a ödemesine rağmen Y.’un bu bonoyu tekrar tahsil etmek için sanık F.’a verdiği, F.’ın söz konusu bonoyu borcunun ödendiğini bilmesine rağmen sanık D.’ya icraya koyması hususunda anlaşarak verdiği, sanıkların söz konusu bononun bedelinin ödendiğini bilmelerine rağmen D. aracılığı ile icraya koyduklarının iddia edildiği olayda, katılanın söz konusu senedi imzalayıp boş olarak teslim etmesi, senet bedelini ödediğini belirtmesine rağmen buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edememiş olması, sanık D.’nın katılana vermiş olduğu borcun ödenmemesi üzerine katılandan aldığı bonoyu icra takibine koyduğuna dair beyanına karşın, katılanın bu beyanın aksini kanıtlar şekilde delil sunamaması karşısında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 24.03.1989 tarih ve 1998/1 Esas, 1989/2 Karar sayılı içtihadında da açıklandığı üzere, senedin bedelsiz kaldığının ya da anlaşmaya aykırı kullanıldığının yazılı delille ispatlanmasının zorunlu olmasına rağmen, katılanın borcunu ödediğine dair yazılı delil ibraz edememesi hususları gözetilerek, mahkeme tarafından sanıklar hakkında verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiş olup, katılanın bonoya imza atıp vermiş olması karşısında TCK’nın 209/2. maddesinde belirtilen açığa imzanın kötüye kullanılmasının söz konusu olmaması nedeniyle, tebliğnamede bu yönde bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 21.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/16427 Karar: 2012/37695 Tarih: 23.05.2012
“Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı ya da kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda;
Sanığın yetkilisi olduğu pansiyonda öğrenci olan kızının eğitim sezonu sonuna kadar 8 ay kalacak olması nedeniyle müştekinin sanığa 1600 TL meblağlı senet verdiği, ilki elden 5 aylığı posta çekiyle ödediği sırada bitime iki ay kala pansiyonun kaymakamlıkça kapatılması nedeniyle kızının başka pansiyona gitmek zorunda kalması nedeniyle müştekinin ödemeyi durdurduğu son iki ayda kalma gerçekleşmediğinden ödeme gerekmeyeceği ve kalınmış olan 6 aylık kısma tekabül eden 1200 TL’nin ödenmiş olduğu halde tamamen bedelsiz kalan senedi hatta son kısım dikkate alınmamış olsa dahi 1200 TL’lik kısmı ödenmiş olan senedi diğer sanığa ciro ederek, kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi 1200 TL’lik kısmı üzerinden icra takibi yoluyla tahsile sokması karşısında sanıkların 5237 sayılı TCK’nın 156/1. maddesi gereği mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA ), 23.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2459 Karar : 2018/1905 Tarih : 20.03.2018
“Bedelsiz senedi kullanma ve güveni kötüye kullanma suçlarından, sanık hakkında verilen düşme hükümleri, o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü,
Müşteki …’in, tanık …’dan satın aldığı araba nedeniyle 3 adet senet düzenleyerek verdiği, bu senetlere ilişkin borcunu ödedikten sonra tanık …’dan senetleri kendisine getirmek üzere sanığa vermesini istediği, sanığın da diğer senetleri müştekiye teslim etmesine rağmen suça konu 20.000 TL bedelli senedi, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunarak, müşteki ve şirketi aleyhine icra takibi başlattığı, bu surette sanığın güveni kötüye kullanma ve bedelsiz kalan senedi kullanma suçlarını işlediği iddia olunan somut olayda,
Kovuşturma aşamasında müşteki tarafından verilen 24/01/2014 havale tarihli dilekçe ile sanık hakkında ki şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesi, sanığın da bu şikayetten vazgeçmeyi kabul etmesi ve TCK 155/1. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçu ile TCK 156/1. maddesinde düzenlenen bedelsiz senedi kullanma suçunun takibinin şikayete bağlı olması karşısında, sanık hakkında verilen düşme hükmünde her hangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına ve verilen kararın hatalı olduğuna yönelik temyiz itirazının reddiyle hükmün ONANMASINA, 20/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindedir.